Mübadele döneminde Girit’ten İzmir’e uzanan Rüstem ailesinin 140 yıllık fotoğraf aşkının hikayesi… Girit’te malını mülkünü, evini barkını bırakır da Hamza Rüstem, fotoğrafhanesindeki makinesinden, ışığından ve ustalarından vazgeçemez, onlarla birlikte Anadolu topraklarının yolunu tutar. İzmir’e yerleşen Hamza Rüstem, önce fotoğraf aşkını sonra bakış açısını üç oğluna aşılar. Evlatlar büyür, onlar da kendi çocuklarına bu mesleği sevdirir. Derken “Hamza Rüstem” markası, 1880’lerden günümüze kadar ulaşır.
Çektikleri fotoğraflarla Türkiye’nin tarihine ışık tutan Rüstem Ailesi’nin 140 yıllık birikimini, bugün ailenin 3. kuşak temsilcisi olan Mert Rüstem bir araya getirmeye karar verir. 1997 yılından bu yana Rüstem ailesinin vizöründen yansıyan Atatürk ve İzmir fotoğrafları başta olmak üzere, tarihe ışık tutacak eski tüm kareleri bir bir toplar. Koleksiyonda sadece fotoğraf var sanıyorsanız yanılırsınız. Bugün bir çamaşır makinesi büyüklüğündeki fotoğraf makinesinden film makaralarına, sinema sahnelerinden aklımıza kazınan İstanbul Hatırası yazılı tabela önünde duran kişilerin çekildiği makinelerden envai çeşit cihazlara uzanan bir arşivin başarılı koleksiyoncusu olarak karşımıza çıkıyor Mert Rüstem… Mert Rüstem ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbet, karşımıza oldukça anlamlı, bir o kadar da lezzetli anıları da sunuyor…
Fotoğraf ve fotoğrafa dair tüm bileşenleri bir araya getirerek bir koleksiyon hazırlama fikrine ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Koleksiyona başlamam bir müşterimizin baskısıyla oldu aslında. Hiç unutmuyorum bir bey dükkanımıza geldi ve ‘Rüstem Ailesi’nden kim var burada?’ diye sordu. ‘Ben varım, buyurun’ dedim. ‘Çıkar şu İzmir fotoğraflarını da bir görelim’ dedi. Üniversiteyi yeni bitirdiğim zamanlar… Ne istediğini, amacının ne olduğunu anlayamadım. ‘100 yılı devirmiş, koskoca Rüstem’siniz siz. Sizde hiç eski İzmir fotoğrafları, makineler yok mu?’ diye sorduğunda, ‘Eski bir makinemiz olacaktı aslında’ diye kendi kendime söylenirken, ‘Siz tarihe ışık tutacak işler yapan adamlarsınız, keşke bir arada tutsaydınız’ dedi ve gitti. Hemen depoya çıktım, büyük makine (çamaşır makinesi büyüklüğünde olan) ve 10-15 tane fotoğraf makinesi vardı. O gün tüm bu birikimlerimizi, dededen uzanan emekleri bir araya getirmeye karar verdim.
İzmir’in eski fotoğraflarına baktığımızda altında hep Hamza Rüstem markasını görüyoruz. Nedir bu fotoğrafların hikayesi?
Bu kararın ardından araştırmalara başla- dım. Bir baktım ki dedem (Hamza Rüstem) antik yerler serisi, amcam (Nuri Rüstem) ise İzmir kartpostalları serisi hazırlamış. 1933- 1949 yılları arasında Avustralyalı fotoğraf sanatçısı Othmar Pferschy, La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisi için resimlerle Türkiye albümünü hazırlamış. Nuri amcamın eşi ‘bir kare fotoğrafı yakalamak için 3 saat beklerlerdi, ki karede yer almasını istedikleri bulut istedikleri konuma ulaşsın da fotoğrafı öyle çeksinler’ diye anlatırdı bu özenli çalışmayı. Nuri dedem o fotoğraflardan kartpostal serisi yapmış.
Bu kadar envanteri nasıl bir araya getirdiniz?
Dedemin ve amcamın serilerini biriktir- meye başladım. Bir de bizimkilerin Girit serisi kartpostalları var tabii. Bulabildiğim kendi arşivimizdeki tüm materyalleri biriktirdiğim gibi, dışarıdan bulduklarımı da satın aldım.
Hala da bulunca almaya devam ediyorum. Bu merakımı bilenler buldukları fotoğraf ve fotoğrafçılığa dair tüm detayları bana ulaştırıyorlar. Kimisi çöpe atılmış fotoğraf oluyor, kimisi ise eski bir film… 1997’de başlayan koleksiyonum 2000’li yıllarda iyice büyüyerek bugün ciddi bir birikim haline geldi.
Fotoğrafları vatandaşlarla nasıl buluşturdunuz?
Sergiler açmaya başladık. Onların da çok katkısı oldu. Hep bir müze yapmak istedik. Müzeyi rahmetli Başkan Ahmet Piriştina’nın sağlığında yapacaktık ama Piriştina’nın 2005 yıllında olan ani vefatı ile süreç tamamlanamadı. Daha sonra Karşıyaka Belediyesi ile görüştük ve 2014 yılında bir fotoğraf müzesi açtık. Müzemizin adı Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi diye geçiyor. Koleksiyonlarım devam ediyor. Müze Karşıyaka’da olduğu için elimdeki 40-50 Karşıyaka kartpostalları ile bir sergi yaptık. Sonra müzeye taşıdık.
Girit’ten İzmir’e geliş öykünüz oldukça hüzünlü bir o kadar da meslek aşkı ile dolu, aktarır mısınız?
Büyükbabam 1925 yılında Girit’ten İzmir’e geliyor. Girit’ten buraya rüzgârın çöpleri sürüklediği gibi gelmemişiz. Çoğu insanların gelme hikayesi; ‘yemek yiyorduk, apar topar kalktık, Anadolu’ya geldik’ şeklinde olmamış aslında, gelmek zorunda olacaklarını biliyorlarmış.
Hamza Rüstem de son derece bilinçli davranmış. Evet malını mülkünü toplayıp satamamış ancak fotoğrafhanesini toplamış, makinelerini, eşyalarını daha da önemlisi çalışanlarını toplamış da gelmiş. Ali Balın, Hasan Demren, Göksu Haydar… Hepsi birlikte İzmir’e gelmişler. Tarihte bilinen tek bir örnek. İzmir’de ticaretin savaştan sonra açılacağını; fotoğrafçılığın da büyük önem kazanacağını öngörmüş. Çünkü o dönemde fotoğrafçılık, İzmir’de Ermeni ve Rumların elindeymiş. Bu süreçte Anadolu insanı ile karşı karşıya geldikleri için de savaşın ardından buraları terk etmişler. Haliyle bu alanda büyük bir açık doğmuş, tıpkı Hamza Rüstem’in öngördüğü gibi…
İzmir’e gelen Rüstem’in ilk yaptığı iş ne olmuş?
İzmir’de bildiği işi yapmak isteyen Rüstem, Ege Bölgesi’nde antik yerler başta olmak üzere çeşitli alanların fotoğraflarını çekmeye başlamış. Yine büyükbabam gazeteler için de fotoğraf çekimi yapmaya başlamış. Yani Hamza Rüstem basın fotoğrafçısı olmuş. Ama kendi işine de devam etmiş. Cebine koyduğu minik makinesi ile her an her yerdeymiş. Dolayısıyla önemli tören ve davetlerde kıymetli kişilerin fotoğraflarını çekme şansı olmuş.
Ulu Önderimizin de fotoğraflarını çekme şansını yakalamış Hamza Rüstem… Ne mutlu…
Evet, dedem Atatürk’ün fotoğrafçılığını da yapmış. Koleksiyon biriktirmeye başladığım- da bu konuya ilişkin yeni veriler de elde ettik. Erkan Serçe hocamla yaptığımız araştırmalarda dedemin Atatürk her İzmir’e geldiğinde O’nu çektiği fotoğraflardan Hamza Rüstem imzalı bir albüm hazırlayarak, kendisine İzmir Ticaret Odası ziyareti çıkışında takdim ettiğini bulduk. Albüm nerede diye araştırdık, bu süre zarfında o döneme ait Köroğlu Gazetesi’nde olayın haberini bulduk “İzmirli fotoğraf sanatçısından Gazi’ye albüm hediyesi” başlığı altında… Erkan hocam araştırdı ve albümün Çankaya Köşkü’nde olduğunu buldu. Erkan hoca o dönemde ‘Gazi’nin İzmir günleri’ kitabını yazıyordu. Çankaya’dan, ‘araştırmanız için fotoğraflara bakabilirsiniz, ama albümlere bakamazsınız’ demişler. Umarız bir gün albüm elimize ulaşır, biz de dedemizin çektiği Gazi fotoğraflarını göğsümüz kabararak görürüz.
Koleksiyonunuzu rakamlarla ifade eder misiniz?
5000 cam negatif fotoğraf, 50 - 60 bin siyah-beyaz negatif aile fotoğrafları var.
100 binden fazla olan renkli negatif fotoğraflar var. Konularına göre ayrılmış çok sayıda fotoğraf var. İzmir’de Cumhuriyet öncesi dönemde Ermeni, Rum, İtalyan fotoğrafçıların çektiği aile fotoğrafları var. Manzara fotoğrafları çok yok. Özellikle İzmir kartpostalları çok kıymetli. Sonra Hamza Rüstem’e ait Girit fotoğraflarını biriktirmeye başladım. Bunları biriktirirken İzmir fotoğrafhanelerinin Cumhuriyet’ten 1980 yıllara uzanan örnekleri var. 3-4 yıl önce başladığım İzmir gazinoları fotoğrafları var. Makineler, filmler, ışıklar, akla fotoğrafçılık ile ilgili gelebilecek her detayın koleksiyonu elimizde var.
Mübadele döneminde Girit’ten İzmir’e uzanan Rüstem ailesinin 140 yıllık fotoğraf aşkının hikayesi… Girit’te malını mülkünü, evini barkını bırakır da Hamza Rüstem, fotoğrafhanesindeki makinesinden, ışığından ve ustalarından vazgeçemez, onlarla birlikte Anadolu topraklarının yolunu tutar. İzmir’e yerleşen Hamza Rüstem, önce fotoğraf aşkını sonra bakış açısını üç oğluna aşılar. Evlatlar büyür, onlar da kendi çocuklarına bu mesleği sevdirir. Derken “Hamza Rüstem” markası, 1880’lerden günümüze kadar ulaşır.
Çektikleri fotoğraflarla Türkiye’nin tarihine ışık tutan Rüstem Ailesi’nin 140 yıllık birikimini, bugün ailenin 3. kuşak temsilcisi olan Mert Rüstem bir araya getirmeye karar verir. 1997 yılından bu yana Rüstem ailesinin vizöründen yansıyan Atatürk ve İzmir fotoğrafları başta olmak üzere, tarihe ışık tutacak eski tüm kareleri bir bir toplar. Koleksiyonda sadece fotoğraf var sanıyorsanız yanılırsınız. Bugün bir çamaşır makinesi büyüklüğündeki fotoğraf makinesinden film makaralarına, sinema sahnelerinden aklımıza kazınan İstanbul Hatırası yazılı tabela önünde duran kişilerin çekildiği makinelerden envai çeşit cihazlara uzanan bir arşivin başarılı koleksiyoncusu olarak karşımıza çıkıyor Mert Rüstem… Mert Rüstem ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbet, karşımıza oldukça anlamlı, bir o kadar da lezzetli anıları da sunuyor…
Fotoğraf ve fotoğrafa dair tüm bileşenleri bir araya getirerek bir koleksiyon hazırlama fikrine ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Koleksiyona başlamam bir müşterimizin baskısıyla oldu aslında. Hiç unutmuyorum bir bey dükkanımıza geldi ve ‘Rüstem Ailesi’nden kim var burada?’ diye sordu. ‘Ben varım, buyurun’ dedim. ‘Çıkar şu İzmir fotoğraflarını da bir görelim’ dedi. Üniversiteyi yeni bitirdiğim zamanlar… Ne istediğini, amacının ne olduğunu anlayamadım. ‘100 yılı devirmiş, koskoca Rüstem’siniz siz. Sizde hiç eski İzmir fotoğrafları, makineler yok mu?’ diye sorduğunda, ‘Eski bir makinemiz olacaktı aslında’ diye kendi kendime söylenirken, ‘Siz tarihe ışık tutacak işler yapan adamlarsınız, keşke bir arada tutsaydınız’ dedi ve gitti. Hemen depoya çıktım, büyük makine (çamaşır makinesi büyüklüğünde olan) ve 10-15 tane fotoğraf makinesi vardı. O gün tüm bu birikimlerimizi, dededen uzanan emekleri bir araya getirmeye karar verdim.
İzmir’in eski fotoğraflarına baktığımızda altında hep Hamza Rüstem markasını görüyoruz. Nedir bu fotoğrafların hikayesi?
Bu kararın ardından araştırmalara başla- dım. Bir baktım ki dedem (Hamza Rüstem) antik yerler serisi, amcam (Nuri Rüstem) ise İzmir kartpostalları serisi hazırlamış. 1933- 1949 yılları arasında Avustralyalı fotoğraf sanatçısı Othmar Pferschy, La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisi için resimlerle Türkiye albümünü hazırlamış. Nuri amcamın eşi ‘bir kare fotoğrafı yakalamak için 3 saat beklerlerdi, ki karede yer almasını istedikleri bulut istedikleri konuma ulaşsın da fotoğrafı öyle çeksinler’ diye anlatırdı bu özenli çalışmayı. Nuri dedem o fotoğraflardan kartpostal serisi yapmış.
Bu kadar envanteri nasıl bir araya getirdiniz?
Dedemin ve amcamın serilerini biriktir- meye başladım. Bir de bizimkilerin Girit serisi kartpostalları var tabii. Bulabildiğim kendi arşivimizdeki tüm materyalleri biriktirdiğim gibi, dışarıdan bulduklarımı da satın aldım.
Hala da bulunca almaya devam ediyorum. Bu merakımı bilenler buldukları fotoğraf ve fotoğrafçılığa dair tüm detayları bana ulaştırıyorlar. Kimisi çöpe atılmış fotoğraf oluyor, kimisi ise eski bir film… 1997’de başlayan koleksiyonum 2000’li yıllarda iyice büyüyerek bugün ciddi bir birikim haline geldi.
Fotoğrafları vatandaşlarla nasıl buluşturdunuz?
Sergiler açmaya başladık. Onların da çok katkısı oldu. Hep bir müze yapmak istedik. Müzeyi rahmetli Başkan Ahmet Piriştina’nın sağlığında yapacaktık ama Piriştina’nın 2005 yıllında olan ani vefatı ile süreç tamamlanamadı. Daha sonra Karşıyaka Belediyesi ile görüştük ve 2014 yılında bir fotoğraf müzesi açtık. Müzemizin adı Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Müzesi diye geçiyor. Koleksiyonlarım devam ediyor. Müze Karşıyaka’da olduğu için elimdeki 40-50 Karşıyaka kartpostalları ile bir sergi yaptık. Sonra müzeye taşıdık.
Girit’ten İzmir’e geliş öykünüz oldukça hüzünlü bir o kadar da meslek aşkı ile dolu, aktarır mısınız?
Büyükbabam 1925 yılında Girit’ten İzmir’e geliyor. Girit’ten buraya rüzgârın çöpleri sürüklediği gibi gelmemişiz. Çoğu insanların gelme hikayesi; ‘yemek yiyorduk, apar topar kalktık, Anadolu’ya geldik’ şeklinde olmamış aslında, gelmek zorunda olacaklarını biliyorlarmış.
Hamza Rüstem de son derece bilinçli davranmış. Evet malını mülkünü toplayıp satamamış ancak fotoğrafhanesini toplamış, makinelerini, eşyalarını daha da önemlisi çalışanlarını toplamış da gelmiş. Ali Balın, Hasan Demren, Göksu Haydar… Hepsi birlikte İzmir’e gelmişler. Tarihte bilinen tek bir örnek. İzmir’de ticaretin savaştan sonra açılacağını; fotoğrafçılığın da büyük önem kazanacağını öngörmüş. Çünkü o dönemde fotoğrafçılık, İzmir’de Ermeni ve Rumların elindeymiş. Bu süreçte Anadolu insanı ile karşı karşıya geldikleri için de savaşın ardından buraları terk etmişler. Haliyle bu alanda büyük bir açık doğmuş, tıpkı Hamza Rüstem’in öngördüğü gibi…
İzmir’e gelen Rüstem’in ilk yaptığı iş ne olmuş?
İzmir’de bildiği işi yapmak isteyen Rüstem, Ege Bölgesi’nde antik yerler başta olmak üzere çeşitli alanların fotoğraflarını çekmeye başlamış. Yine büyükbabam gazeteler için de fotoğraf çekimi yapmaya başlamış. Yani Hamza Rüstem basın fotoğrafçısı olmuş. Ama kendi işine de devam etmiş. Cebine koyduğu minik makinesi ile her an her yerdeymiş. Dolayısıyla önemli tören ve davetlerde kıymetli kişilerin fotoğraflarını çekme şansı olmuş.
Ulu Önderimizin de fotoğraflarını çekme şansını yakalamış Hamza Rüstem… Ne mutlu…
Evet, dedem Atatürk’ün fotoğrafçılığını da yapmış. Koleksiyon biriktirmeye başladığım- da bu konuya ilişkin yeni veriler de elde ettik. Erkan Serçe hocamla yaptığımız araştırmalarda dedemin Atatürk her İzmir’e geldiğinde O’nu çektiği fotoğraflardan Hamza Rüstem imzalı bir albüm hazırlayarak, kendisine İzmir Ticaret Odası ziyareti çıkışında takdim ettiğini bulduk. Albüm nerede diye araştırdık, bu süre zarfında o döneme ait Köroğlu Gazetesi’nde olayın haberini bulduk “İzmirli fotoğraf sanatçısından Gazi’ye albüm hediyesi” başlığı altında… Erkan hocam araştırdı ve albümün Çankaya Köşkü’nde olduğunu buldu. Erkan hoca o dönemde ‘Gazi’nin İzmir günleri’ kitabını yazıyordu. Çankaya’dan, ‘araştırmanız için fotoğraflara bakabilirsiniz, ama albümlere bakamazsınız’ demişler. Umarız bir gün albüm elimize ulaşır, biz de dedemizin çektiği Gazi fotoğraflarını göğsümüz kabararak görürüz.
Koleksiyonunuzu rakamlarla ifade eder misiniz?
5000 cam negatif fotoğraf, 50 - 60 bin siyah-beyaz negatif aile fotoğrafları var.
100 binden fazla olan renkli negatif fotoğraflar var. Konularına göre ayrılmış çok sayıda fotoğraf var. İzmir’de Cumhuriyet öncesi dönemde Ermeni, Rum, İtalyan fotoğrafçıların çektiği aile fotoğrafları var. Manzara fotoğrafları çok yok. Özellikle İzmir kartpostalları çok kıymetli. Sonra Hamza Rüstem’e ait Girit fotoğraflarını biriktirmeye başladım. Bunları biriktirirken İzmir fotoğrafhanelerinin Cumhuriyet’ten 1980 yıllara uzanan örnekleri var. 3-4 yıl önce başladığım İzmir gazinoları fotoğrafları var. Makineler, filmler, ışıklar, akla fotoğrafçılık ile ilgili gelebilecek her detayın koleksiyonu elimizde var.