İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) iş birliği ile düzenlenen ‘Bölgesel ve Ulusal Kalkınmada İYTE-İAOSB İşbirliğinin Önemi’ konulu toplantı, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörü Prof. Dr. Yusuf Baran’ın sanayiciler ile buluşmasıyla gerçekleşti. Nitelikli akademisyenler ile özel sektörün iş birliği içinde olmasının önemine dikkat çekilerek, başarılı örneklerin aktarıldığı toplantıda; ulusal ve bölgesel kalkınmada son 15 yıldır konuşulan üniversite-sanayi iş birliğinin, somut çıktılara, çıktıların dönüşeceği ürünlere, ürünlerin ülkeye ve ekonomik kalkınmaya vereceği destek konularının altı çizildi.
İnsanların geçmişte avladıkları hayvanların kanları ile yaşadıkları mağaraların duvarına el izlerini bıraktıklarını açıklayan Prof. Dr. Yusuf Baran, amaçlarının ‘biz burada yaşıyorduk’ mesajını iletmek olduğunu belirterek şunları söyledi:
Bu, aslında 200 bin yıldır yeryüzünde yaşayan insanoğlunun aradığı biyolojik ölümsüzlüğü hala keşfedememesinin, bıraktığı izler ile ölümsüzlüğe dönüşüm sürecinin bir dışa vurumudur. İnsanoğlundaki bu ölümsüzlük anlayışı, çocukluktan itibaren bilinçaltında yer alıyor. Bu anlayış motivasyonlarından biri, ileridekilere ‘ben buradaydım’ mesajını vermek, bir diğeri ise merak ve daha fazlasını istemek. Her zaman hep daha fazlasını istiyoruz. Bu süreç iyi yönetilirse güzel bir şey. Eskiden 30 kilometre yol yürüyebilen insan, şu an aynı gün içerisinde İzmir’den Manhattan’a bir kahve içmeye gidebiliyor. Bunları bilim insanları ve sanayiciler beraber keşfetti. Mağaradayken evlere geçtik, cep telefonundan klima ayarlıyor, kahve hazırlatıyor, evleri cep telefonundaki kameradan izliyor olduk. Ulaklarla 3 ayda mesaj gönderirken, şimdi cep telefonuyla iki kıta bir okyanusu aşıyorsunuz. Yaşamımızla ilgili her şeyi küçük bir cihazın içine yerleştirdik.”
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze, insan ömrünün uzadığını, buna rağmen organ ömrünün azaldığını vurgulayan Baran, nöro bilimin de devreye girmesiyle, artık organların yapay ortamda yapılmaya başladığına dikkat çekti. ‘Yoruldum’ diyen organların yerine yenisinin getirildiği bir dönemde olduğumuzu vurgulayan Baran; “Artık yapay zekâ ile doktora da gerek kalmayacak. Tüm hastalık bilgilerinizi bilgisayara gireceksiniz ve otomatik ilaç yazılmaya başlayacak. Norveç’te dünyanın neresinden ararsanız arayın ses tellerinizden Alzheimer olup olmadığınızın tanısını koyan bir telefon icat edildi. Bilim varsa boy uzuyor, kök hücre ile kemik oluşuyor, nakiller yapılıyor yani ömür uzuyor. Biz var olan beynimizin sınırlarını test edemezken dünya insandan daha sıfır hata ile çalışan, insan gibi düşünebilen robotlara göç ediyor” şeklinde konuştu.
Şu ana kadar hayata dair getirilen çözümlerin akademisyenler ile sanayicilerin iş birlikleri ile gerçekleştiğinin altını çizen Baran, “Biz akademisyenler güneşin neden sıcak olduğunu, yani “ne içinleri”, siz sanayiciler de güneş enerjisini evlerimizde nasıl elde ederiz olan “nasılları” bulursunuz. Üniversiteler çok önemli çünkü bir ülkenin endüstrisi yüksek öğretimdir. Amerika’nın endüstrisi; bilişimi, savunması, ilacı değil; üniversiteleri iyi olduğu ve iş dünyası ile iş birliği yaptığı için çok güçlüdür. Sanayiciler ürün üretiyorken, üniversiteler de insan ve bilgi üretiyorlar. Sanayide çalışan beyaz yakalıları, kentin valisini, emniyetini üniversiteler yetiştirir. Ürettiğimiz bilgiler, sizin nasıllarınızı açmak, fabrikalarınızdaki sistemleri geliştirmek için var. Alın terinden akıl terine göç eden bir dünyada aklımızı kullanmamız ve ondan maksimum fayda elde etmemiz gerekiyor” dedi.
Ar-Ge’nin rolü büyük...
Türkiye’de yapılan Ar-Ge harcamalarının yüzde 60’ının sanayi kuruluşları, yüzde 30’unun da yüksek öğretim kurumları tarafından yapıldığını belirten Baran, mesleki bilimsel ve teknik faaliyetlere yüzde 6 oranlarında ayrılan bütçenin yanlış olduğunu belirterek; “Sizler ve bizler tam da bu noktayı beraber bu durumu iyileştirebiliriz. Sanayi kuruluşlarımızın yüzde 3’ü yüksek teknoloji seviyesinden üretim yapıyor. Toplam ihracatımızın yüzde 3’ü yüksek teknoloji seviyesinden geliyor. Düşük teknolojiye 22 milyar, yüksek teknolojiye 1,7 milyar, orta düşük ve orta yüksek teknolojiye ise toplamda 42 milyarlık bir Ar-Ge yatırımımız var. Bu yatırımlar sonucunda bizim yüksek ve orta teknolojilere odaklanmamız gerekiyor. Çünkü ürünlerimize bilimin yanı sıra akıl terini de dahil ettiğimizde, çok daha değerli ve kıymetli olacağını gözlemleyebiliriz. 20 yıldır bilim ve teknolojiye yatırım yapan Çin’e baktığımızda 10 bin kişiden 22’sinin doktor olduğunu görüyoruz. Bu rakam Avrupa’da 10 binde 15, Amerika’da 17, Türkiye’de ise 4. Dolayısıyla eğitimimizi arttırmalı ve bilimin sanayiye dokunmasını sağlayarak, ortak aklı oluşturmamız gerekiyor” dedi.
Birlikten kuvvet doğar
Eğitimin, toplumsal kalkınma için önemli olduğu ifadesinde bulunan Baran, daha zengin, daha özgür ve daha demokrat bir ülke olmak için omuz omuza olmak gerektiğinin bir kez daha altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü;
“Biz İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü olarak kendimizi Türkiye’nin teknolojisi olarak tanımlıyoruz. Bunun yanı sıra bilimi, teknolojiyi ve Ar-Ge’yi önceliğine alan bir üniversiteyiz. Üniversitemiz; İzmir’i ekonomik olarak kalkındırmak, sanayi ile iş birliği yaparak ekonomisini büyütmek için dönemin bakanları, başkanları ve milletvekillerinin beyin fırtınaları ile kurulmuş bir kurumdur. Uygulama merkezlerimiz Türkiye’de ilk defa UNESCO’dan Mükemmeliyet Merkezi unvanını almıştır. Bu merkezlerin hepsi YÖK tarafından tanımlanan bütün üniversitelerimize ve sanayi kuruluşlarımıza hizmet veren merkezlerdir. 2017 yılında 10 araştırma üniversitesinden bir tanesi seçilerek, dünyanın en iyi okulları arasında 300’üncü sıraya yerleşti. Bu ülkede değer yaratıyoruz. Üniversite-sanayi doktora programı başladı ve Sanayi Bakanlığı tarafından bu proje ile Ege Bölgesi’nde tek ödül alan üniversite biz olduk. 2019 yılı Temmuz ayında Avrupa üniversiteler birliğine seçildik. Bir pamuk tohumu ürettik ve okulumuz ürettiği tohumu kullanıyor. Domates tohumu ürettik, zeytinin genetik haritasını çıkardık, jeotermallere çözüm ürettik, katı atıkları dönüştürdük, kansere çözümler bulmaya çalıştık ve robot üretiyoruz. Türkiye’nin ilk biyo ilacını üreten firma bizimle çalışıyor. Karayip Korsanları filminin efektleri İYTE tekno parklarında üretildi. Buradan Hollywood’a biz ihraç ettik ve bunun gibi elde ettiğimiz inanılmaz değerler var. Bu değerlerle de ülkemizin ve Ege Bölgesi’nin ekonomisine katkı sağlayama çalışıyoruz. Öğrencilerimize, ‘üniversiteyi bitirdikten sonra iş arayabilirsiniz ama bizim sizden beklediğimiz; iş kurmanız, girişimci olmanız. Gelin beraber öyle bir başarı hikayesi yazalım ki herkese örnek olalım. Biz buraya sizlerle bu köprüyü inşa etmeye ve bu anlamda da sizlerle el sıkışmaya, iş birliği yapmaya geldik’ diyoruz. Türkiye’de ilk 10 üniversiteden bir tanesi olarak Teknoloji Transfer Ofisi’ni kurduk ve bizim sanayi ile en güçlü köprümüz bu.”
Türkiye’nin kendini bu topraklara adamış insanlara ihtiyacı olduğunun altını çizen İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş da İAOSB olarak ihtiyacı olan gençlere öz kaynaklarını açmaya hazır olduklarını, projelerin içerisinde yer almaktan da mutluluk duyacaklarını belirtti.