İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

Tualin Sevgi Dolu Yüzü: Reyhan ABACIOĞLU

Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
 
Çocukluğum, o zamanlar çok güzel bir sahil kasabası olan Dikili’de geçti. Bunu büyük bir şans olarak görüyorum. İnsanın iç dünyasını zenginleştirecek pek çok şey vardı orada. Kumsallar, deniz kabukları, taşlar, dalga sesleri, sığınak yaptığım kayalar, kirletilmemiş bir doğa ve kirletilmemiş insan ilişkileri…
 
Denizin kıyısında yaşamak, denizi yaşamak çok belirgin çizgiler oluşturuyor insanın kimliğinde. Bunların en önemlisi özgürlük duygusu bence. Sonsuzluk, sınırsızlık isteği… bu nedenle denizden uzak bir coğrafyada uzun süreli yaşayamadım hiç… Hep kıyıda olmak istedim. Önümde sınırsızlık istedim. Düş gemilerim vardı. Bilinmedik limanlara gittiğim, hep göçebe bir ruhla yaşadım. 
 
Gemileri yakıp, limanları terk ettim özgürlük duygum adına… Akranlarıma ve hemcinslerime benzemedim hiç. Tuhaf bir çocuktum. Deniz kabuklarım, taşlarım, bilyelerim, hayali arkadaşlarım ve dilini bildiğim kedilerim vardı benim. Evcilik oynadığımı anımsamıyorum hiç. Kendime özgü düş dünyamın içinde gerçeklikten, var olandan çok daha mutlu bir çocuktum ben. İlkokula çok erken yaşta başladım. 5 yaşındaydım… Sonra ikinci sınıfa sınav ile kaydettiler. O küçük kasaba ilkokulunun koridor duvarlarında Van Gogh reprodüksiyonları asılıydı. Resim sanatı ile ilk karşılaşmama gelecek olursak; televizyonun, bilgisayarın olmadığı o çağda, resim yapmayı çok seven bir çocuk için bulunmaz bir hazineydi. Bütün teneffüslerimi, boş zamanlarımı okul koridorunda sıralı resimlerin başında geçiriyordum. Onlar aracılığıyla renklerin, çizgilerin, fırça tuşlarının, kısacası sanatın büyülü dünyasına giriyordum. Bir resmin içinde yitip gitmeyi ilk kez o zamanlarda yaşadım ben…
 
Sanatın ardıl kaldığı topraklarda sanata yönelmeniz ne zaman, nasıl başladı?
 
İlkokuldan sonra İzmir Kız Lisesi’nde parasız yatılı olarak okudum 6 yıl. Çocukluğumun soğuk geceleri, ailesinden, kasabasından ayrı düşmüş 10 yaşındaki bir çocuğun hüznü, yaşadıkça var oldu içimde… Ve bir hüzün katmanı olarak girdi resmime… Lise bitiminde düşündüğüm tek seçenek Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmek, orada resim eğitimi almaktı. Ancak o yıllarda İzmir’de akademi yoktu. Ailem İstanbul’da okumamı istemiyordu. Öğretmen olmayı hiç düşünmediğim halde İzmir Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü sınavlarına girdim ve orada okumaya başladım. Orada birçok değerli hocanın yanı sıra, Şeref Bigalı gibi bir büyük ustanın öğrencisi olma şansına eriştim.
 
Kalabalık atölye ortamında çalışamıyordum. Bu yüzden geceleri çalışmaya başladım atölyede. Hocam halimi anladı, derste olma zorunluluğunu dayatmadı bana. Güzel günlerdi… Tualimizi, boyalarımızı kendimiz hazırladık. Şimdiki malzeme olanakları yoktu ama her şey daha içten, daha samimiydi.
 
Mezun olduktan sonra Salihli Lisesi’nde çalışmaya başladım, zira sürdürülmesi gereken bir gündelik yaşam vardı. Sanatla ek iş yapmadan yaşamak mümkün değildi. 9 yıllık bir yatılı okul sürecinin ardından başladığım iş hayatındaki çekişmeler, küçük hesaplar, bir türlü anlamlandıramadığım kurallar beni çok daraltıyordu. Üstelik deniz yoktu orada. Ders bitimlerinde otobüse binip İzmir’e deniz görmeye gelirdim bazen. Neyse ki çok uzak değildi İzmir ve resme daha fazla sarılıyordum. Bir sığınaktı benim için resim. Yaşama katlanmamı sağlayan aşktı.
 
Devlet memurluğunda 20 yılımı doldurur doldurmaz ayrıldım. Başak Sigorta’nın İzmir’de açtığı sanat galerisinin yöneticisi olarak çalışmaya başladım. 11 yıl çok iyi sergiler açıldı orada. Sonra özelleştirme kapsamında ilk iş, galerinin kapatılması oldu.
İzmir’de ve Türkiye’de sanata bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
En kolay vazgeçilen şey sanat… Ülkemiz için, insanımız için bunun böyle olduğunu düşünüyorum ne yazık ki. Sanatla yaşamanın bir ihtiyaç olarak duyumsandığı bir toplumda yaşayabilmeyi isterdim. Bunun bir eğitim eksikliği olduğunu düşünüyorum. Hele günümüzde giderek eksilen sanat kurumları, kapanan galeriler, azaltılan sanat dersleri ile toplumsal geleceğimizden sanat anlamında ciddi bir biçimde kaygı duyuyorum.
 
Binlerce yıllık tarihi olan bu dünya güzeli şehrimizde ne yazık ki giderek bozuluyor her şey. Mimarinin bir sanat dalı olduğunu çoktan unuttuk. Estetik duygudan yoksun görüntüler kol geziyor her yerde. Galeriler kapanıyor, ayakta kalmakta zorlanıyor. Sanatçılar pek çok açıdan umutsuzluk içinde. Sokağa çıktığınız anda duyarlılıktan, estetikten, inceliklerden yoksun bir yaşam boğazımıza sarılıyor, İzmir’de bile…
 
Sanatçının değerinin hep sonradan anlaşıldığı bir dünyada yaşıyoruz aslında. Günümüz dünyasında ‘sanat ve sanatçı’nın hiçbir kaygıya mahal vermeden kendini ifade edebildiği, bütünleştiği toplumla daha başarılı bağ kurabildiği yerleri sıralamanızı istesek?...
 
Eğitim düzeyinin daha fazla olduğu toplumlarda sanatın ve sanatçının değeri çok daha fazla biliniyor. Yıllar önce İtalya’da Akdeniz Ülkeleri Kültür Festivali’ne davetli olarak katılmıştım. İlk kez orada bir sanatçı olarak sanata ve sanatçıya nasıl bir saygı gösterildiğine tanık oldum. Sergiyi izleyenlerden gümrük görevlilerine kadar inanılmaz bir saygı ile yaklaşıyordu insanlar. Yardımcı ve destek olmaya çalışıyorlardı. Rönesans boşuna bu ülkede doğmamış diye düşündüm. Sempozyum ya da sergi nedeni ile bulunduğum diğer Avrupa ülkelerinde de durum böyleydi… İnsanlar bir sergiye randevulu bilet alabilmek için kuyrukta saatlerce bekleyebiliyorlardı. Dilerim biz de bir gün sanatla iç içe bir yaşantıyı gereksinen bir toplum oluruz. İnanıyorum ki bir gün son dönemde hayatımıza egemen olan şiddet, duyarsızlık, tahrikkarlık azalacak, daha barışçıl ve umutlu bir dünyada yaşayacağız.
 
Eserlerinize hangi duygularınız egemen oluyor?
 
Boş tuvalin karşısına geçtiğim ilk an bilinmeyenlerle dolu bir yolculuğa başlamak gibi… Başlangıçta, oluşacak resme dair hiçbir ön düşünce taşımıyorum. Geniş fırçalarla lekeler atarak başlıyorum resme. Konu ya da figürler bu lekelerde gizli. Resmin oluşum süreci içinde gizil güç halindeki bu varlıklar, edime dönüşebilmek için zorluyor yapıyı. Var olmakta direnen, var olmaya kararlı olan kaçınılmaz olarak yer alıyor tual yüzeyinde. Bazen sancılı, hırpalayıcı geçiyor bu süreç. Bazen ise bir tür trans halinde tamamlanıyor. Yaratma dürtüsü hiçbir zaman doyun bulmuyor. İnsan hep yeniden başlama zorunluluğu duyuyor. Bu yüzden resim; acılı, tahripkar ama vazgeçilmez bir uğraş benim için.
 
Etkilendiğiniz sanatçılar var mı?
 
Kişi, yaşamın her formuna, her oluşumuna ve boyutuna tutku ve merak ile yaklaştığında, beyninin ve yüreğinin kıvrımlarında öyle çok şey biriktiriyor ki öz dışavurum kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden yaşamdan aldıklarımı bir tür içsel süzgeçten geçirip, yaşama resim olarak geri veriyorum diyebilirim. Resmimi besleyen kaynaklar oldukça çeşitli; bazı metinler, şiirler, bazı filmler, müzikler… Bir sanat yapıtı yarattığı duygu yoğunluğu ve coşkusu ile bir resmin başlangıç nedeni olabiliyor. Edip Cansever, Hilmi Yavuz, Vural Bahadır Bayrıl, Ali Günvar’ın şiirleri, Bilge Karasu, M. Duras, Aslı Erdoğan kitapları, Mercan Dede’nin Sufi Dreams albümü, Tarjei Vesaas’ın Melih Cevdet Anday’ın şiir tadında çevirisi ile Buz Sarayı adlı romanı yanımdan ayırmadıklarımdır. Pek çok resmime kaynaklık etmişlerdir. Konu yalnızca araçtır benim resimlerinde, asıl olan ifade bulmak isteyen yaşamın hüznü, sevinci, acısı, güzelliği ve umarsızlığı karşısında oluşan duygulanımlardır. Onları bir konu aracılığıyla dışa vurmaktır.
 
Monoloğun her geçen gün arttığı, sosyalleşmenin haliyle duygu aktarımının körelmeye başladığı şu günlerde yetişen neslin sanatla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Etkilerden arınıp kendine özgü yolunu bulabilmek her genç sanatçı için en temel problemdir. Beğendiğin bir sanatçıdan etkilenmek olağandır başlangıçta. Ama bunlardan arınmak kendi dilini oluşturmak uzun bir çalışma süreci gerektirir. Ben bu süreci aşalı çok zaman oldu. Anımsıyorum, kendimi etkilenmelerden korumak için çok sevdiğim sanatçıların resimlerine uzun yıllar bakmamıştım. Mesela Burhan Uygur…
 
Bir eseri tamamladıktan sonra neler hissediyorsunuz? Sizin için yeri ayrı olan bir eserinizi aktarır mısınız?
 
Kendi resmimin en acımasız eleştirmeni benim. Bazen, ‘tamam oldu’ diyene kadar uzun ve hırpalayıcı bir süreç gerekebiliyor. Tualle yaşanan adeta bir savaş gibidir. Bazen ise tam tersine nasıl yaptığını anımsamadığın bir döngü haline de dönüşebilir. Sanırım bir tür otohipnoz hali bu. En iyi resimlerim onlardır. Eğer vardığınız sonuç içinize siniyorsa sizden mutlusu yoktur ama eklemeliyim ki bir resmi en çok bir sonraki resme kadar beğenebiliyorum. Resimlerim arasında ayırım yapmam çok zor. Ama bazıları benim için daha farklı konumda elbette. Bu da o resmi yapmama neden olan duygularım… duygu yoğunluğum yani anılarımla ilgili bir şey. Örneğin şimdi 7 yaşında olan torunumun aramıza katılışından sonra, onun varlığının bende yarattığı heyecan ile yaptığım resimler, Nil İçin Yeryüzü Şarkıları adı ile Ankara’da sergilendi. O bir dizi resim önemlidir benim için. Hepsi yaşamın bana armağanı olan o mucizeye, o küçücük güzelliğe adanmıştı.
 
Varsa eklemek istedikleriniz…
 
Çağımızın insanı giderek yalnızlaştıran, yabancılaştıran yapısı karşısında sanat olgusunun en önemli dayanak olduğunu düşünmekteyim hele ki bu pandemi döneminde. Bu dönem çok şeyi değiştirdi, değiştirecek de… Sanatın, özellikle resim sanatının nasıl bir biçime evrileceğini gerçekten merak etmekteyim. Her şey çok değişti. Toplumsal yaşam, insan ilişkileri, insanlar ki pek çoğumuz yaşamımızda öncü olan pek çok şeyi sorguladı. Pek çok şeyin anlamsızlığını fark etti. Ruhsal boşluklarımızı nasıl bir tüketim çılgınlığı ile doldurmaya çalıştığımızı gördü. Pandemi bitimi her şey çok değişmiş olacak. Yeni bir yaşam biçimi, yeni bir sanat anlayışını doğuracak. Bu benim tahminim elbette… Çığrından çıkmış dünyayı kendine getiren bir tokat gibi yaşadıklarımız… Gelmekte olan çok zeki, çok donanımlı, çok yetenekli çocuklar var. Dünyayı değiştirme görevini üstlenmiş kristal çocuklar, ışık çocuklar… Onlarla birlikte değişen dünyanın daha güzel bir yer olacağına inanıyorum.

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir