İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

Bireyi Topluma ve Üreticiye Kazandıran Merkez: Toplum Ruh Sağlığı Merkezi (TRSM)

 
Ülkemizde henüz emekleme döneminde olan Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri, akıl sağlığına ilişkin sıkıntılı süreçten geçen kişileri tekrar topluma kazandırmayı hedefliyor. Her bir hastanın ayrı ayrı ele alınarak deyim yerinde ise oya gibi işlendiği bu merkezler, kronik psikiyatrik hastalıklarla mücadele eden toplum bireylerini yeniden normal bir hayata kavuşturmayı hedefliyor. Bu kapsamda hizmet veren merkezler arasında yer alan Çiğli    Bölge Eğitim Hastanesi İAOSB Semt Polikliniği Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nin Sorumlu Hekimi Uzm. Dr. Fatma Şimşek, Atatürk Organize Haber Dergisi’nin sorularını yanıtlayarak; yürüttükleri çalışmalar ve neticeleri, hasta portföyleri ve kabul süreçleri, hastalıkların nedenleri gibi birbirinden değerli bilgileri bizlerle paylaştı.
 
Ülkemizde son dönemlerde açılmaya başlayan TRSM’lerin işleyişi ve dünyadaki gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?
 
Ülkemizde Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri 2012 yılında ilk olarak Bolu’da açıldı. Ülkemiz için yeni olan bu sağlık modeli aslında uzun yıllardır Avrupa ve Amerikada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Tarihsel geçmişi 1970’li yıllarda İtalya’da idealist bir psikiyatri hekiminin (Dr.Franco Basaglia) o dönemde psikiyatri hastalarının tedavisinde kullanılan bazı yöntemlere (bugünkü bakış açımız ile asla kabul edilemeyecek) itiraz etmesi sonucu akademik hayattan kovulup, ülkenin en kötü koşullu psikiyatri kliniklerinden birine başhekim olarak atanması (sürülmesi demek daha doğru) ile başlar.
 
Dr. Basaglia bu hastaneye ilk gittiğinde karşılaştığı tedavi yöntemleri tam da kendisinin asla uygulanmasını onaylamadığı tedavi şekilleriydi (örneğin bazı hastalar kapalı kafeslerde tutulmaktaydı, bazı hastalar güvenlik gerekçesi ile zincirlenmişti). O döneme ilişkin belki de en çarpıcı nokta, bir kişiye akıl hastalığı tanısı konulduktan sonra bu kişinin yaşamının sonuna kadar bu gibi akıl hastanelerinde yaşamlarını sürdürmek zorunda olmalarıydı. Dr. Basaglia bu hastanede uzun yıllar çalışarak bu insanlık dışı tedavi ve tecrit yöntemlerinin yanlış olduğunu bilim dünyasına ispatlamış ve daha sonra çıkarılan yasalarla bu akıl hastaneleri kapatılarak TRSM modeline geçiş yapılmıştır. Merak edenler Dr. Basaglia ve onun verdiği tıbbi mücadeleyi anlatan “ Once upon a time the city of the fools” filmini seyredebilirler. Bu filmi izleyen herkesin derinden etkileneceğine ve psikiyatrik hastalıklara dair bakış açılarının kökten değişeceğine eminim.
 
Tam anlamıyla hangi rahatsızlıklara sahip kişiler TRSM’ye gelmeli?
 
Bu merkezlerde kronik psikiyatrik hastalıkları bulunan toplum bireyleri tedavi edilmektedir. Bu hastalıklar halk arasında şizofreni ve manik-depresif hastalık olarak bilinirler.
 
Bu hastalıkları bize biraz anlatabilir misiniz?
 
Adı üstünde kronik hastalıklar bunlar. Yani bu hastalıkları günümüzdeki tedavi olanakları ile yalnızca kontrol altına alabiliyoruz, fakat ne yazık ki tamamen ortadan kaldıramıyoruz. Daha iyi anlayabilmek için bu hastalıkları diyabet (şeker hastalığı) ve hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalıklarına benzetebiliriz. Tıpkı bu hastalıkları olan kişiler gibi bizim hastalarımız da düzenli ilaç kullandıklarında normal bir şekilde yaşamlarına devam eden kişilerdir.
 
Siz çok basit hastalıklar gibi anlatıyorsunuz fakat bizim halk olarak bildiğimiz şizofreni ve manik-depresif hastalıklar çok şiddetli hastalıklar. Aynı şeyden mi bahsediyoruz?
 
Kesinlikle aynı hastalıklardan bahsediyoruz. Şaşırmanızın nedenini anlayabiliyorum. Çünkü sizler bu hastaları hastalıklarının en alevli döneminde tanıyorsunuz. Alevli dönemde hastalarımız olağan dışı düşünceler (örn; kendini seçilmiş hissetmek, mesih olduğunu düşünmek)  ve davranışlar (örn; şiddet davranışı, durdurulamayan anlamsız ve tutarsız konuşmalar,  aşırı alışveriş yapma, yüksek miktarlarda anlamsız sebepler için krediler çekme vs)  sergiledikleri için toplum tarafından deli olarak adlandırılıyorlar.
 
Yine şeker hastalığı örneğine dönecek olursak, şeker hastalığının en şiddetli klinik tablosu şeker komasıdır. Fakat bir hastanın şeker komasında olması tekrar normal hayata dönemeyeceği anlamına gelmez. Uygun tedavi ile (çoğu zaman hastaneye yatış ve yoğun bakım izlemi gerekir) şeker komasındaki hasta tedavi edildikten sonra normal bir şekilde yaşamına kaldığı yerden devam edebilir.
 
Bu örnekte olduğu gibi psikiyatrik rahatsızlığı bulunan kişilerde alevli hastalık dönemi (tıpkı şeker koması gibi) yatıştıktan sonra yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebilirler.
 
Bu kişiler hastalık dönemi yatıştıktan sonra normal yaşamlarına dönebiliyorsa niçin TRSM’ler kuruluyor?
 
Çok güzel bir soru ve az önce anlattıklarımdan sonra açıkçası ben de olsam bu sorunun cevabını merak ederdim. Az önce anlattığım tablo genellikle ilk hastalık epizodunu yaşayan hastalar için geçerli. Hastalık iyileştikten sonra eğer hastalar ve aileler yaşadıkları hastalık dönemi hakkında yeterince bilgilendirilmez ise bunun geçici bir durum olduğuna inanmayı tercih ederler ve bir süre sonra genellikle de normal yaşama dönüp hastalık bulgularının tamamen ortadan kalktığı bir dönemde ilaç tedavisini sonlandırma yoluna giderler. Fakat tedavi sonlandıktan kısa bir süre sonra çoğunlukla hastalık daha şiddetli bir şekilde tekrar eder. Her alevli tablo maalesef ki kritik beyin işlevlerinde hasara ve bir süre sonra bir çeşit kortikal beyin yetmezliğine yol açar. Hekimleri en çok korkutan tablo maalesef bu beyin yetmezliği tablosudur.
 
Sorunuza sistematik bir cevap vermek gerekirse eğer TRSM’lerin kurulma amaçlarını şöyle özetleyebiliriz:
 
1) Hastaların takiplerinin tek merkez ve tek hekim tarafından yapılmasını sağlamak,
2) Hastaları ve ailelerini hastalık hakkında bilgilendirmek,
3) Kronik (uzun süredir) hasta olan bireylerde yaşam kalitesini artırmak,
4) Hastalık nedeniyle kritik beyin işlevlerinde hasar oluşan hastalarda bu hasarının
     mümkün olduğu kadar iyileştirmek veya ilerlemesini önlemek,
5) Hastaları günlük yaşamlarını tek başına idame ettirebilecek bir hale getirmek,
6) Hastalığın yinelemesini önlemek ve hastaneye yatışları azaltmak,
7) Sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerle birlikte çalışarak toplumda psikiyatrik
hastalıklara ve hastalara karşı olan ön yargıları ortadan kaldırmak ve damgalama ile
baş etmek.
 
Kortikal Beyin yetmezliği ne demek? Biraz açıklarmısınız?
 
Beynimiz oldukça geniş bir kortikal (kabuk) alan ve pek çok subkortikal (kabukaltı) alandan oluşan işlev olarak oldukça karmaşık ve güçlü bir yapıya sahiptir. Daha iyi anlaşılabilmesi için şöyle ifade etmek daha doğru olabilir : ‘İnsan beyni bilgi işleme açısından bugüne kadar üretilmiş en güçlü bilgisayarlardan çok daha güçlüdür’.
Yeryüzünde yaşayan canlılar arasında beyin kabuk alanı en gelişmiş (en fazla) olan canlı insandır. Bu gelişmiş beyin alanı aynı zamanda insanı diğer canlılardan üstün kılan alandır.  Çünkü bu alanlar insanoğluna düşünebilme, hesap yapabilme, yargılama, duygulanma ve duyguları kontrol edebilme, öngörme gibi önemli özellikler sağlar. Bu alan için insanı insan yapan beyin bölgesi demek herhalde çok da yanlış olmaz.
 
Maalesef ki psikiyatrik hastalıklar tam da insanın bu kritik işlevleri yerine getiren beyin bölgelerini hedef almaktadırlar. Bu nedenle psikiyatrik hastalıklarda kişiler toplum normlarına uygun olmayan davranışlar sergilemekte, olayları yanlış algılayıp yanlış yorumlayarak anlaşılması güç kararlar almakta, iş yerinde verimlilikleri düşmekte, iş arkadaşları ve aile bireyleri ile ciddi çatışmalar yaşamakta ve hatta kendi yaşamlarını sonlandırma noktasına gelmektedirler. Bu bulgular başlangıçta sadece hastalığın alevli dönemlerinde ortaya çıkmasına rağmen daha sonraki dönemde eğer hastalar düzenli tedavi almazsa hastalığın sık yinelemesine bağlı olarak gelişen beyin hasarı sonucundagiderek kalıcı hale gelir.
 
Yani bedeniniz sağlam olmasına rağmen yaşamınıza sağlıklı bir şekilde devam edemezsiniz, çünkü zamanı ve çevreden gelen uyaranları doğru algılayıp doğru bir şekilde yönetecek sistemleriniz artık yoktur.
 
Daha somut bir şekilde açıklamak gerekirse, hastalığın bu evresine gelmiş ve bir hasta kendini eve kapatır, insanlarla ve karşı cinsle iletişime kısıtlı bir şekilde girer veya hiç girmez, kendi özbakımını yerine getiremez (yıkanma, tırnak kesme, traş olma, çamaşır değiştirme, diş fırçalama), evini temizleyemez, tek başına evden çıkamaz, çalışamaz, alışveriş yapamaz, karar veremez ve sürekli ikilemde kalır, başka insanlar tarafından çok rahat kandırılıp dolandırılabilirler.
 
Damgalama ve önyargılardan bahsettiniz. Neden başka hastalıklara karşı değil de psikiyatrik hastalıklara karşı damgalama ve önyargılar var?
 
Bu sorun aslında biz psikiyatristler, hastalarımız ve hastalarımızın yakınları için çok önemli bir nokta. Çünkü damgalama dediğimiz şey hastalarımızı toplum dışına iten en önemli unsurdur.
 
Alevli hastalık tablosu sırasında hastalarımızın yaşadığı kontrol dışı davranışlar ve sağlıklı bir akıl sistemi ile açıklanamayan düşünceleri nedeniyle hastalarımıza maalesef  ‘deli damgası’ konulmakta ve bu durum daha sonra hastalarımızın tekrar doğal bir parçası oldukları toplumsal yaşama geri dönüşlerini zorlaştırmakta veya engellemektedir.
 
Bunun nedeni toplum bireylerinin psikiyatrik hastalıklar hakkında yetersiz bilgiye sahip olmaları ve her hastalığı açıklayabilecek somut bir neden arayışlarıdır.
Örneğin bir kaza sonucu kolu kırılan birinin ağrıdan ağlaması veya çalışamaması oldukça anlaşılır bir durumdur. Çünkü bu kişinin ağrısını, ağlamasını ve çalışamamasını açıklayabilecek gözle görülebilir ve kabul edilebilir bir nedeni vardır. Böyle bir hastanın toplumdan dışlanması söz konusu olmadığı gibi aksine böyle bir hasta hem aile bireyleri hem de çalışma arkadaşları tarafından iyileşinceye kadar destek görür. Yine benzer şekilde şiddetli göğüs ağrısı ile acil servise başvuran ve laboratuvar testleri ile kalp krizi tespit edilen bir hasta da damgalanmaz ve toplum dışına itilmez.
 
Oysa psikiyatrik hastalık epizodlarında durum çok farklıdır. Çünkü bizim hastalarımızın dışardan bakıldığında bedesel bir rahatsızlıkları yoktur ve maalesef bugünkü teknoloji ile hastalığa tanı koyabilecek bir labaratuvar testi de bulunmamaktadır. Bir diğer önemli nokta ise psikiyatrik epizodların genellikle bir yaşamsal stresörle tetiklenmiş olmasıdır. Yani hastalık çoğu zaman olumsuz bir yaşam olayı (eş kaybı, anne-baba kaybı, iş kaybı, ekonomik sorunlar, kaza geçirme, okul başarısızlığı, sevgiliden ayrılma vs) sonucunda başlar. Bu nedenle toplum bireyleri bu kişileri hayatın zorlukları karşısında başetme gücü düşük, zayıf kişilik yapısına sahip bireyler olarak damgalarlar.
 
Hastaları merkezinize kabul etme sisteminiz nedir?
 
Hastalarımızın önemli bir kısmı bizim polikliniğimize tedavi için başvuran manik-depresif bozukluk veya şizofreni hastalarından oluşmakta. Bir kısmı ise Çiğli, Karşıyaka ve Bayraklı ilçelerindeki diğer sağlık kuruluşlarından bize yönlendirilen hastalar. Hasta bize ilk başvurduğunda öncelikle tanısını netleştirip tedavisini düzenliyoruz, daha sonra merkezimiz hakkında bilgilendirme yapıp merkezimizi gezdiriyoruz. Hasta gelmeyi kabul ederse kayıdını yapıyoruz.
 
Merkezinizde nasıl bir sağlık hizmeti veriliyor? 
 
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Biz burda klasik anlamda bir ilaç tedavisi yapmıyoruz. Hastalarımız zaten düzenli ilaç tedavilerini almakta olan hastalar. Klasik tedavilere ek olarak;
 
1)      Spor kursu
2)      Yoga kursu
3)      El sanatları kursu
4)      Pastacılık ve yemek pişirme kursu
5)      Müzik kursu
6)      Resim kursu
 
gibi kurslarla hastalarımızı sosyal yaşama yeniden kazandıracak aktivitelerimiz var. Bu aktiviteler hastalarımızın isteklerine ve gereksinimlerine göre planlanmaktadır.
Kurslar için Çiğli halk Eğitim Merkezi’nden çok değerli öğretmenlerimiz görevlendirilmekte ve onlarda da tıpkı tedavi ekibimizin bir parçası gibi görev yapmaktadırlar.
Ayrıca psikoloğumuz tarafından hastalarımıza ve ailelerine haftanın belirli günleri hastalık hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmakta ve hastalık süresince karşılaşılan sorunlarla başetme yöntemleri hakkında eğitim verilmektedir.
 
Her hastamız evinde ziyaret edilerek ailesi ile yakın işbirliği kurularak var ise aile içi sorunlara yönelik çözüm yolları aranmaktadır.
 
Ekibinizi tanıyabilir miyiz?
 
Bir doktor (psikiyatri uzmanı), bir psikolog, bir sosyal hizmet uzmanı, iki hemşire, bir temizlik görevlisi, bir güvenlik görevlisi ve bir tıbbi sekreterden oluşan toplam 8 kişilik bir ekibiz.
 
Uzun vadeli planladığınız projeleriniz var mı? 
 
Dürüst olmak gerekirse buraya ilk görevlendirildiğimde (Aralık 2015) ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bana Organize Sanayi içinde bir yere TRSM kurulacağı söylendiğinde ciddi bir hayal kırıklığına uğramıştım. Organize Sanayi Bölgesi içinde bir TRSM nasıl olabilirdi ki? 2 Aralık 2015 tarihinde sabah saat 8:30’da ilk kez TRSM olarak belirlenmiş merkeze geldim. İlk önce TRSM alanını ve Çiğli Devlet Hastanesi İAOSB Semt Polikliniği’ni gezdim. İtiraf etmeliyim ki böyle donanımlı bir sempt polikliniği görmeyi hiç beklemiyordum. Sempt Polikliniği’ni gezerken hemen hemen her tıbbi branş için bir uzman hekim arkadaşımın olduğunu, diyabet ve obezite konusunda özelleşmiş bir tedavi ekibinin (bir dahiliye uzmanı, bir diyetesiyen, bir diyabet hemşiresi) olduğunu ve hatta dişhekiminin bile olduğunu görmek açıkçası beni çok mutlu etti.
 
Tüm bunları biraraya getirince burada kurulacak TRSM’nin diğer TRSM’lerden çok farklı olabileceğini düşünmeye başladım. Şöyleki; İAOSB Sempt Polikliniği’nin bizim hastalarımızın tüm tıbbi sorunlarının kolaylıkla halledilebileceği bir yer olması ve buna ek olarak İAOSB’nin ciddi bir istihdam alanı olması göz önüne alındığında bu merkez ciddi akıl hastalıklarının tedavisinde umut verici bir merkez haline gelebilir diye düşündüm.
 
Bu noktada işsizliğin psikiyatrik hastalıklarla ilişkisinden bahsetmek istiyorum. Yapılan bilimsel çalışmalarda genetikten bağımsız olarak tek başına psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan veya var olan psikiyatrik hastalığın seyrini olumsuz etkilenmesine neden olan önemli faktörlerden biri işsizliktir. Yani psikiyatrik hastalığı olan kişilerde işsizlik hastalığın daha şiddetli seyretmesine, kişinin daha sık hastalanmasına ve bu da daha önce bahsettiğim önemli beyin işlevlerinde kalıcı bozulmalara yol açmaktadır. 
 
Psikiyatrik hastalıklarda daha önce belirttiğim gibi ilk hastalık döneminden sonra hastalar uygun bir şekilde hayatlarına devam edebilirler. İlk epizod sonrası süreç hastanın hayatının geri kalanı için oldukça kritik bir öneme sahip. Bu noktada 2 senaryodan bahsedebiliriz.
 
1)      Hastalık dönemi çok alevli geçer ve hasta bu dönemde yaptıkları nedeniyle damgalanırsa, toplumdan uzaklaşır ve bu damgalanma nedeniyle hem kendine güveni azalır hem de iş bulamaz. İşsizlik hastalığın gidişini olumsuz etkiler ve hastada kritik beyin işlevlerinde ciddi hasarlara yol açar.  (Ülkemizde ve dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile en çok gözlenen tablo maalesef ki bu...)
2)      Hastalık dönemi alevli geçse bile hasta iyi bir şekilde tedavi edilirse, hasta ailesi ve sosyal çevresinden tedavi ve yaşam koşullarını iyileştirilmesi için destek görüp çalışma hayatına devam ederse, hastalığın yineleme riski ve dolayısıyla kritik beyin işlevlerinde hasar ortaya çıkma ihtimali azalır. (Maalesef çok azv hasta bu şekilde hayatına devam edebilmektedir.)
 
Biz ekip olarak yaptığımız çalışmalarla 2. senaryoya dahil hasta sayısını artırmak istiyoruz. Bunun için ilk kurulduğumuz günden beri bir taraftan uyguladığımız tedaviler ile hastaları çalışabilir hale getirmeye çalışıyoruz, bir taraftan hastaların ailelerini hastalık konusunda bilgilendiriyoruz, bir taraftan da İAOSB Müdürlüğü, İş-Kur ve Halk Eğitim ile hastalarımıza istihdam sağlamak için çalışmalar yapıyoruz.  Şu anda İş-Kur’un İş Başı Eğitim Programı aracılığı ile 2 tane hastamız için İAOSB’de iş bulma konsunda çalışmalarımız sürmekte. Bu konuda bize sonsuz destek veren İAOSB Müdürlüğü’ne teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
İkinci bir planımız ise yine İAOSB Müdürlüğü ve İzmir Soroptimist Derneği işbirliği ile yürüttüğümüz merkezimizin hemen yanında bulunan yaklaşık 100 metrekarelik bir yeşil alana horticultural terapi (bahçecilik terapisi) alanı kurmak. Şimdilik projelendirme aşamasında olan bu yeni tedavi yöntemini Kasım 2016’da hayata geçirmeyi planlıyoruz.
 
Biraz da sizi tanıyabilir miyiz?
 
Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi TRSM sorumlu hekimiyim. Psikiyatri alanındaki uzmanlık eğitimimi 2008-2014 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında tamamladım. Psikiyatri uzmanlik eğitimimin son yılında 1 yıl süre ile Londra’ya giderek Institute of Pyschiatry, Kings College London’da psikiyatrik hastalıklarda ileri beyin görüntüleme teknikleri ve erken tanı yöntemleri üzerinde çalıştım. Halen bu kurumdaki çalışmalarıma Honorary Researcher ünvanı ile Türkiye’den devam etmekteyim. Ayrıca Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün Sinirbilim dalında doktora yapmaktayım. 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir