İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

Hürriyet OSB'lerle Buluşuyor Paneli İAOSB'de Düzenlendi

Hürriyet Gazetesi tarafından düzenlenen “Hürriyet OSB’lerle buluşuyor” zirvesi, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde gerçekleştirilerek, Bölge katılımcıları ile Hürriyet Gazetesi ekonomi yazarlarını bir araya getirdi.
 
Ekonomiden istihdama, kur farklarının sanayici ve üretim üzerindeki etkisinden nitelikli eleman sorununa uzanan geniş bir yelpazede mevcut durum, sıkıntılar ve öngörülerin paylaşıldığı panelde, sanayicileri temsilen İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, İAOSB Başkan Vekili Fatih Uysal ve EBSO Meclis Başkanı Salih Esen konuşmacı olarak yer alırken; Hürriyet Gazetesi Ekonomi Yazarlarından Uğur Gürses, Vahap Munyar ve Erdal Sağlam da görüş ve değerlendirmelerini paylaşarak yöneltilen soruları yanıtladılar.
 
Bölge hakkında verdiği bilgiler ile panelin açılışını gerçekleştiren İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, altyapı çalışmaları ve yürüttüğü hizmetler bakımından Türkiye’nin en modern ve en gelişmiş OSB’leri arasında yer alan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nin, hayata geçirdiği projeler ile Türkiye’deki OSB’lere örnek çalışmalara imza attığını söyledi.  Uğurtaş lojistik anlamda da oldukça şanslı bir bölgede yer alan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde yürütülen çalışmalara ilişkin şu bilgileri verdi:
 
“Çalışan kadınların en büyük sıkıntısının çocuklarını emanet edebilecekleri bir kreş bulamamak olduğunu bilerek, bugün 250 yavrumuzu barındırdığımız bir kreşi hayata geçirdik. Sanayicilerin en büyük sorunları arasında yer alan eğitilmiş teknik eleman problemine bir nebze olsun cansuyu verebilmek için bugün 405 öğrencimizin tam burslu olarak eğitim-öğretim aldığı Özel İAOSN Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisemizi kurduk. Okulumuz, gerek akademik kadrosu, gerekse fiziki şartlar açısından her platformda örnek gösterilecek düzeydedir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Faruk Özlü okulumuzu gezdiği zaman, ‘bizim hayalimiz buydu ve biz bunlara kolej demek istiyoruz’ dedi. Sayın Özlü, gittiği her yerde okulumuzu örnek gösteriyor. Biz İAOSB Yönetim Kurulu olarak ‘iyi ilklere’ imza atarak diğer OSB’lere kılavuz olmayı amaçladı. Bu hedefimize de bugüne kadar yaptığımız birçok yatırım ile ulaştığımızı düşünüyorum.”
 
OSB’lerin Türkiye’nin üretim ve ekonomi alanında en başarılı yatırımları arasında yer aldığını vurgulayan Uğurtaş, tüm sanayicilerin ve siyasilerin OSB’lere sahip çıkması gerektiğini söyledi. Bu kapsamda İAOSB olarak ellerini taşın altına koyarak OSB’leri en verimli hale getirmek için çeşitli çalışmalar da yürüttüklerini bildiren Uğurtaş, “Gerek beyaz-mavi yakalı çalışanlarımızın gerekse işletme sahibi katılımcılarımızın kişisel ve mesleki becerilerini arttırmak için çok çeşitli çalışmalara da imza atıyor, özellikle rekabet güçlerini arttırmaya yönelik bilgilendirme ve işbirliği platformları oluşturmaya çalışıyoruz” dedi.
 
Bölge’nin kesintisiz enerji gücü olan Ataer Enerji Santrali hakkında da bilgi veren Uğurtaş, Türkiye’deki enerji politikalarının sürdürülebilir olmaması nedeniyle santralin istenilen düzeyde çalıştırılamadığına dikkat çekti.  Türkiye’ deki birçok OSB’nin doğalgaz santrallerini kapatmak zorunda kaldığını hatırlatan Uğurtaş, “Bu yüzden de özel sektörde birçok firma varlıklarını kaybetmiş, iflas etme noktasına gelmiştir ki bunun nedeni de Türkiye’de öngörülebilir ve sürdürülebilir enerji politikalarının olmamasıdır” diye konuştu.
 
Uğurtaş, Bölge’de yürütülen çalışmalara ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Anaokulumuz, Mesleki ve Teknik Anadolu Lisemizin yanı sıra bir de sanayimize iş bilen eleman yetiştiren çıraklık okulumuz mevcut. Bunların yanı sıra, tüm çalışanlarımızın yanı sıra çevre bölgede ikamet eden vatandaşlarımızın da hizmet aldığı donanımlı bir sağlık polikliniğimiz, bununla birlikte 112 dışında 365 gün, 24 saat boyunca hizmet veren ambulansımız var. Ayrıca altını çizdiğim gibi katılımcılarımızın ve çalışanlarımızın kişisel ve mesleki yeteneklerine katkı sağlayacak çalışmalar, işbirliği ve fikir alış-verişi sağlanacak platformlar konusunda da hassasiyetle çalışıyoruz. Düzenlediğimiz seminerler ve bilgilendirme toplantıları ile farklı alanlarda konusunda uzman isimleri katılımcılarımız ve çalışanlarımız ile buluşturuyor, üniversite sanayi işbirliğinin yaratılması adına etkinlikler planlayarak hayata geçiriyoruz. Öyle ki Türkiye’de son yıllarda konuşulmaya başlanan ‘üniversite-sanayi işbirliğine’ İAOSB olarak bu yıl rekor bir katılımla 7. kez ev sahipliği yaptık. OSB’ler arasında Türkiye’nin ilk robot Ar-Ge ve İnovasyon  yarışmasına imza attık.”
 
Türkiye’de sanayici olmak zor
 
İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş’ın Bölge’de yürütülen çalışmalara ilişkin verdiği  bilgilerin ardından, aynı zamanda İAOSB katılımcısı olan EBSO Meclis Başkanı Salih Esen, sanayicilerin yaşadığı sorunlara değindi. Esen, ancak üreten bir Türkiye’nin bağımsız ve güçlü bir şekilde egemenliğini sürdürmeye devam edebileceğine dikkat çekerek, bu bağlamda Türk sanayinin can suyu olan OSB’lerin güçlü bir şekilde desteklenmesi gerektiğini söyledi. Esen, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Türkiye’ de sanayici olmak çok zor. Çünkü sanayici olmaya karar verdiğiniz anda mümkünse OSB içerisinde kuracağınız bir iş yerine sahip olmanız gerekiyor. OSB’lerin de ne yazık ki yerel yönetimler tarafından desteklendiğine pek şahit olamıyoruz. OSB’leri kurarken birçok sanayici arkadaşımız herhangi bir destek ya da kredi almaksızın kendi imkanlarıyla arsasını alma ve binasını yapma gayreti içinde oluyor. Burada da bir kamulaştırma kaygısı ortaya çıkıyor. Yani cebinizde paranız olsa bile, tapulu arazilerin satın alınması için kamulaştırmanın yapılması bekleniyor ki bu da ne yazık ki çok uzun zaman alıyor. Tüm bunları aştıktan sonra da işletmenizi kurmanız gerekiyor. Üretim yapmak için nitelikli eleman istihdam etmeniz gerekiyor. Diyelim ki nitelikli personel buldunuz ve üretime başladınız; işte şimdi sıra yaşadığımız güncel sorunlara geliyor: Sadece patron olmak, işi bilmek, istihdam sağlamak, yönetici kabiliyetinizin olması yetmiyor. Bir de bunun içine finansman ayağı giriyor. Tüm bunları bir araya getiremediğiniz takdirde sınıfta kalıyorsunuz. Finansman ayağınızda karlar ve zararlar en başa geçiyor ve sizin bilançonuzu şekillendiren ve sonlandıran unsur haline geliyor.”
 
Ülkemizde sanayinin gelişmesi için ilgili Bakanlıkların gerekli gayreti gösterdiklerine dikkat çeken Esen, bununla birlikte öngörülebilir bir takım olaylara yönelik gerekli pozisyon, atılım ve önlemlerin alınmaması durumunda ne denli yaratıcı olunsa da başarı elde edilemeyeceğini söyledi. Girdilerin büyük kısmının döviz olarak ödendiğini, ürünlerin ise TL üzerinden satıldığını bildiren Esen, “Avrupalı firmaların böyle bir sorunu yok. Girdileri Euro ya da dolar ile alıyor, aynı para birimleri üzerinden de satıyorlar. Bizden sonra gelecek olan nesillere sanayi aşkını nasıl vereceğimiz konusunda ne yazık ki oldukça karamsarım. Sanayicinin içinde yanan üretim ateşinin sönmemesi için ülkeyi yönetenlerin ve yerel yönetimlerin katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
 
Dünya şampiyonu değiliz
 
Hürriyet Gazetesi Ekonomi Editörü Sefer Levent’in, ‘Türkiye’nin üçüncü çeyrekte yüzde 11,1 oranında büyüdüğüne’ ilişkin yapılan açıklama hakkındaki görüşlerini sorduğu Uğur Gürses, söz konusu rakamın reelde baz etkisi alındığında yüzde 5’i ifade ettiğine dikkat çekerek, her sektörde ilerlemenin farklı olduğunu, büyüme rakamının ‘dünya şampiyonu’ olarak ifade edilmesinin yerinde olmadığını söyledi. Gürses, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“2016’nın 3. çeyreğinde bir darbe girişimi oldu. Bu girişim sonrasında ekonomimiz 0,8 oranında küçüldü. Açıklanan yüzde 11 rakamı ile düştüğümüz çukurdan çıkmış olduğumuzu görüyorum. Biz zaten o dönemde yüzde 5’ lik bir büyüme hızında gidiyorduk. Yani o yüzde 5’in üzerine bir 5 daha koymuş olduk.  Yine yüzde 5’e dönmüş olduk aslında. Bunu çok fazla abartmamak gerekiyor, dünya şampiyonu da olmadık bu rakamla. 2015’in 3. çeyreğinden 2017’nin 3. çeyreğine geldiğimizde gördüğümüz nokta yüzde 10 zaten. Böyle bakınca bizi geçen Hindistan’ı görüyoruz. Büyüme rakamı yüzde 13… Biz rekorları seviyoruz ama ben şunu tercih edenlerdenim; ‘makroekonomik istikrar olsun, biz yüzde 5 büyüyelim her sene ama herkes önünü görebilsin, kur çalkantısı olmasın, faizler inip düşmesin ki hatta enflasyonu yüzde 2’ye düşürelim’ ki fiyat istikrarı denilen seviyeye gelelim ve artık faizi konuşmayan bir patikaya girebilelim. Büyümenin iniş-çıkış sorunları var ama her sektörde farklı bir büyüme tablosu çıkıyor karşımıza. Mesela büyümenin en büyük ivmesini toptan ve perakende ticaret, turizm, lokantacılık, taşımacılık ve lojistik sektörleri oluşturuyor. Ekonominin yüzde 20’sini oluşturan bu dilim yüzde 20 oranında büyümüş… Diğer sektörlere baktığımızda ise; sanayinin iyi yol aldığını görüyoruz ancak bunun da arkasında ihracat olduğunu biliyoruz. En kötüsü; ekonomideki oyuncuların diğer sektörlerde ne olduğunu tam olarak anlayamaması. Başka sektörler ne yapıyor, ne kadar büyümüş, çok fazla göremiyoruz. İçinde bulunduğumuz 4. Çeyrekte, Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek yüzde 7 civarında bir rakamdan bahsediyordu. Bu da içinde bulunduğumuz çeyrekte yüzde 4 daha büyüyoruz demektir. Yani yine yüzde 4-5 diliminde büyüyor olacağız muhtemelen. Bununla birlikte kur çalkantısının olduğu her dönemde ekonominin yavaşladığını da hepimiz görüyoruz. Kur çalkantısı olduğu zaman faizler de iyi gidiyor. Yani hükümet ya da Merkez Bankası ‘faizleri ellemeyeceğiz’ dese bile, piyasa faizleri zaten başını alıp gidiyor. Bu yüzden hem kur hem faiz çalkantısının olduğu dönemde de hane halkı tüketimi yavaşlıyor ve sanayici de ne yapacağını bilmiyor. Kur bir sabah 3,83’te ertesi sabah 3,90’da oluyor. Verilen siparişin bile perakende fiyatı yansıması bile bir gecede değişebiliyor. Bu da sanayici için tabi ki çok önemli...”
 
Türkiye’yi gezerek sanayiciler ile karşılıklı görüşen Hürriyet Ekonomi Yazarı Vahap Munyar’a yöneltilen, Anadolu’daki sanayicinin büyüme konusundaki söylem ve durumuna ilişkin soruya, Munyar şu yanıtı verdi:
 
“Kiminle konuşsak ‘sıkıntım var’ diyor ancak şirketin rakamlarına baktığımızda çift haneli büyüme olduğunu görüyoruz. Bir yandan yüzde 11’lik büyüme rakamına inanmıyor, diğer taraftan büyümemizi sürdürüyoruz. Şirketlerdeki bu büyüme nereye yansıyor? Biraz şapkayı önümüze koymamız gerektiğini düşünüyorum. Eksiklerimizi, sıkıntılarımızı ortaya koyalım elbette ancak mevcut büyümemiz de varsa bunu en azından matematik etkisinde görerek, kendimizi toparlamalı ve işletmelerimizi ilerleme gayesinde yönetmeliyiz diye düşünüyorum.
 
Levent’in nitelikli eleman bulma sıkıntısı konusuna yönelik görüşlerini sorduğu İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Uysal da İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyükşehirlerde nitelikli eleman bulma konusunda çok ciddi bir sıkıntı yaşandığına dikkat çekerek, sanayicilerin bu açığın giderilmesi konusunda ellerini taşın altına koymaları gerektiğini vurguladı.
 
İşletmelerin bünyelerinde eski adı çıraklık okulu olan meslek okullarını açabildiğini hatırlatan Uysal, “Bu okullardan mezun olan gençlerimizi hem kendi firmamıza hem ülke sanayisine kazandırmamız mümkün. Biz, İzmir ve Salihli’deki fabrikalarımızda meslek okullarımızı kurduk ve mezun olan gençlerimizi istihdam ederek de çok büyük fayda sağladık.  Ancak ülkemizdeki başarısız öğrencilerin meslek liselerine gittiği algısı yüzünden aileler çocuklarını bu okullara göndermekten kaçınıyor, üniversite odaklı bir yol çiziyorlar. Bu da sanayinin ara eleman açığı yarasının üzerine tuz serpiyor” diye konuştu.
 
Rekabet gücümüz azalıyor
 
Uysal ayrıca ‘sıcak para, faiz ve döviz’ konusundaki değerlendirmelerini de dile getirdi.  Özellikle son zamanlarda Avrupalı firmaların AB’nin ambargosundan çekinmesinden dolayı bazı projelerin Türkiye’ye gelmesini engelleyerek başka ülkelere kaydırdıklarını öne süren Uysal, konuya ilişkin açıklamalarını şöyle sürdürdü:
 
“Özellikle Almanya’da yaşanan gerginlikler ve diyalog eksiklikleri ne yazık ki Türk sanayicisini zor durumda bırakıyor.  Özellikle sıcak paranın Türkiye’ ye gelmesiyle ilgili yüksek faiz politikasının doğru olmadığına inanıyorum. Şayet doğru olsaydı, bugün döviz zaten içinde bulunduğu istikrarsız pozisyona gelmezdi. Otomatik olarak ihracatımızı etkiliyor dengesiz döviz kurları. Değerli Türk parası ihracatta rekabet kabiliyetimizi azaltıyor. Dolayısıyla ithalat artıyor, ihracat azalıyor bu da yurtiçindeki GSMH’ya ve katma değerli üretime yansıyor.”
 
Büyüme enflasyonla geri alınmış oluyor
 
Levent’in Merkez Bankası’nın faiz puanını arttırması ihtimaline yönelik değerlendirmelerini almak üzere soru yönelttiği Hürriyet Gazetesi Ekonomi Yazarı Erdal Sağlam da konuyla ilgili şunları söyledi:
 
“2002 ile 2007, 2007 ile 2017 arasındaki ortalama büyüme, cari açık, kur ve faizlerle ilgili ne fark var diye TÜSİAD Başkanının bir konuşmasında yönelttiği soru vardı. Gerçekten 2002 ile 2007 arasındaki büyüme ortalaması yüzde 7,8. 2007 sonrasında bu oran 5,5-6’lara düşüyor. O kadar büyümeye rağmen Türkiye’nin cari açığı ve kurlarla ilgili bir sıkıntısı olmuyor. Ama 2007’den sonra uygulanan sıcak para politikası nedeniyle burayı cazip kılarak, yatırımcıyı buraya getiriyorsunuz ve bununla birlikte bir büyüme yakalıyorsunuz. Bu büyüme yapısal tedbirlere bağlı olmadan sadece kozmetik bir büyüme oluyor. Türkiye’ye gelen kaynakların büyük bölümü konut sektörüne yönelik. Konut çok kısa sürede çok farklı sektörleri harekete geçiren bir sektör. Üretime katkı vermesi mümkün değil. Asıl politikalardan biri de buydu. Cari açığımızın eskiden çok büyük bir kısmını kalıcı yabancı sermaye ile karşılıyorduk. Bugün ise cari açığımız hala çok yüksek… Yüzde 5 gibi milli gelirin seviyesinde cari açığımız ve bunun finansmanında kalıcı yabancı sermayenin payı 4’te 1 oranında düşmüş durumda. Bunun yanı sıra 2007’ye kadar Türkiye özellikle AB hedefi doğrultusunda yapısal uyumunu yapan bir ülke olarak çok büyük güven sağladı. Buna paralel olarak yabancı sermaye de geldi, kalıcı yabancı sermaye de…  Sıcak paraya ihtiyaç kalmadan faizleri çok fazla yükseltmeye gerek kalmadan işinizi hem de çok fazla miktarla büyüyerek yerine getiriyorsunuz. Aynı dönemde işsizlik oranlarında da azalma vardı. Son büyüme rakamlarının işsizlik oranlarında da o kadar olumlu etki yapmadığını görüyoruz.  Büyüme rakamları çok yüksek ama enflasyon oranları yüzde 13’lerde. Yani büyümenin etkisini aynı zamanda yüksek enflasyonla geri almış oluyorsunuz. Kısacası halka yansımasını da geri almış oluyorsunuz. Enflasyon da yükseldi risk birimi de yükseldi. O yüzden de Merkez Bankası’nın faiz oranı risk birimini karşılamaz hale geldi. Herkes şikâyetçi yüksek faizden. Bence asıl odaklanılması gereken şey yanlış politikalar uygulanıyorsa bununla ortaya çıkarılmasıdır.”
 
Ekonomi yasaklarla yönetilemez
 
Dövizle borçlanmaya yönelik getirilen kısıtlamalara ilişkin yöneltilen soruyu değerlendiren Salih Esen, söz konusu sınırlandırmaları serbest piyasa ekonomisine müdahale olarak nitelendirdi. Ekonominin yasaklarla idare edilemeyeceğinin altını çizen Esen, “Böyle bir karar alınırken hangi kurumdan bu karara ilişkin görüş istendi? EBSO’dan ya da TOBB’dan bununla ilgili bir görüş istenmedi. Sanayici biziz, işveren ve işçi ile muhatap olan da biziz ama böyle bir karar alınırken bizlerin görüşleri alınmıyor… Şimdi döviz ile borçlanmanın önünü nasıl alacaksınız? Bir firma bankadan dövizle borçlanmayacak, kredi almayacak, onun yerine TL ile borçlanacak, gidip tekrar döviz alacak...  Biz bu şokları bankacılık sistemimizin sağlam olmasından dolayı atlatıyoruz. 2002’den önce en ufak bir sallantıda ekonomik krizi yaşıyorduk. BDDK kuruldu, bankalara da ‘hacminize göre iş yapın’ denildi.  Şirketlere de regülâsyonlar kuracakları bir takım öneriler sunulamaz mıydı?  Bence bankalar gibi şirketleri düzenlemenin de alt yapısının nasıl yapılacağını düşünmek gerekiyor.  Yasaklarla, ‘yaptım, oldu’larla maalesef ekonominin çarkları istenildiği gibi yürümüyor” dedi.
 
Hükümetin aldığı bu karara ilişkin açıklamalarda bulunan Uğur Gürses de, Türkiye’ de reel sektörün düz açık pozisyonunun 212 milyar dolar civarında seyrettiğine dikkat çekerek, her kur artışında bu şirketlerin sermayelerinden tüketerek zarar ettiklerini söyledi. Esen’in yasak konusundaki görüşlerine katıldığını bildiren Gürses, bununla birlikte bir düzenlemenin de olması gerektiğine inandığını söyledi.
 
Üreten sektörlere yönelmek gerekir
 
Konuyla ilgili İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş da açıklamalarda bulunarak, ekonomide sürdürülebilir politikanın uygulanamadığını söyledi. Türkiye’nin uzun yıllar yüksek faiz-düşük kur ile yola devam ettiğini, bu süreçte ihracatçının kepenk kapatma noktasına geldiğini vurgulayan Uğurtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Bu sürecin ardından aniden frene basıldı. Neyi, nasıl ön görüp, ne şekilde gelecek planı yapabilirsiniz bu durumda? Biz, İAOSB olarak 120 milyon dolara doğalgaz santrali kurduk. Bu alanda yatırım yapmamız konusunda önümüzü açılmış, teşvikler sıralanmıştı. Ardından birden bire enerji politikaları tepetaklak oldu. Birçok firmanın doğalgaz santrali çalışmaz oldu. Çoğu santral kapatıldı. OHAL’ in kaldırılması lazım çünkü ülkemiz Kanun Hükmünde Kararnameler ile yürütülemez. Artık bunları konuşmamız lazım. Bununla birlikte Türkiye’de son 10 yılda sanayinin GSMH içerisindeki payı yüzde 23-24’lerden yüzde 15’e geriledi. İnşaatın ihracatını mı yapabilir misiniz? İnşaat, hizmetler gibi ‘üretmeyen’ sektörler Türkiye’yi ileriye taşıyamaz.”
 
Sefer Levent’in Torba Yasa’da OSB’lere ilişkin yer alan düzenleme konusundaki görüşlerini sorduğu  Uğurtaş, kanunlar çıkmadan önce OSB’ler, OSBDER ve OSBÜK’ten görüşlerin alındığını ancak gelinen noktada bir takım endişelerinin bulunduğunu söyledi. Kanuna özellikle OSB’lerin yok olmasına ve küçülmesine neden olacak maddelerin eklendiğini vurgulayan Uğurtaş, “Bu yasanın ardından OSB’deki bir parseli istediğiniz kadar bölüp kiracıya verebilirsiniz. O zaman OSB’nin küçük sanayiden ne farkı kalır? Bu madde, özellikle bizim gibi şehir merkezinde kalmış OSB’lerin sonunu getirecek bir maddedir. Bu konuda da yönetmelikler hazırlanıyor ancak kanun maddesi bu şekilde olduğu için de buna müdahale etme şansımız ne yazık ki yok. Bununla birlikte emsal oranları konusunda da sıkıntı yaşıyoruz. Bizim 0,7 olan emsal oranlarımıza göre 1 metrekareye 70 cm kare kapalı inşaat yapabilirsiniz.  Bunun yanında İzmir’de bir OSB’de bu oran 2 iken, bazılarında 0,8, kimisinde ise 4-5 seviyesinde… Eğer doğru bir taneyse o zaman hepimizin aynı sınıfta olması lazım. Kanunla bu dengesizliğin düzeltilmesi gerektiğini öngörmüştük ancak ne yazık ki gerçekleşmedi. Bununla birlikte Gelir Vergisi ve Stopaj ile ilgili sıkıntılarımız vardı. OSB’ler Gelir Vergisi’ni kullanmaya tabi değildir. Çünkü burada doğan gelirler yine OSB’lerin yatırımlarında kullanılır. Kazançlarımızdan Kurumlar Vergisi alınmaz. Ama bu vergiler alınmaya çalışılıyor. Biz de dava açıyoruz ve kazanıyoruz” diye konuştu.
 
Değerlendirmelerinin ardından Türkiye’de Sanayi 4.0 konusunun da enine boyuna irdelenmesi gerektiğini vurgulayan Uğurtaş, söylemler ile bir yere varılamayacağının altını çizerek söz konusu sistemin uygulanabilmesi için yetişmiş iş gücü ve sermaye olanaklarının da masaya yatırılması gerektiğine dikkat çekti. Uğurtaş ayrıca, 2018 yılı Mayıs ayında Sanayi 4.0 konusunda farklı bakış açılarını bir araya getirecek uluslararası ölçekli bir platforma imza atmaya hazırlandıklarını da açıkladı. 
 
Enerjiye 5 ayda yüzde 20 zam isyanı
 
Enerji fiyatlarına yönelik politikaları değerlendiren Salih Esen, enerjinin tüm sektörlerin ana girdisi olduğuna dikkat çekerek, son 5 ay içinde enerji fiyatlarında yüzde 20’nin üzerinde artış yaşandığını hatırlattı. Esen konuyla ilgili şunları söyledi:
 
“Son dönemde yaşanan ciddi enerji fiyatı artışının nedenlerini irdelediğimizde karşımıza şu çıkıyor: Enerji politikalarını oluştururken serbest bir piyasanın oluşumu için çaba harcanmıştı ve sadece dağıtım firmalarına değil, enerjiyi satacak olan firmalara da aracılık etme yetkisi verilmişti.  Dolayısıyla her serbest tüketici dilediği yerden enerji alabilecekti. Ancak son dönemlerde enerji satan firmaların ortadan kalktığına şahit olduk. Nedenine indiğimizde; enerji fiyatlarının üzerine konulmuş olan bir YEKDEN fiyatının varlığını tespit ettik. Bu YEKDEN fiyatı da devletin bazı enerji üreten santrallere döviz cinsinden alım garantisi vermesinden kaynaklanıyor. Devlet, ‘sen hidro elektrik santrali kuruyorsun ve ben senden 10 yıl müddetçe enerjiyi 8 centten alacağım’ diyor. ‘Rüzgâr santrali kurarsan 6 centten, güneş enerjisi yatırımı kuracaksan 20 centten alacağım’ diyor. Enerji üretiminin yenilenebilir enerjiye yönelmesi konusunda önemli bir gayret var. Bu politikayı şekillendirmek için de bu teşvik mekanizmasını kullanıyor. Serbest piyasada oluşan fiyatın üzerine bizim ödediğimiz fiyat YEKDEN fiyat oluyor. Enerji firmaları bizlere 1 yıllık kontrat yaparken yaklaşık olarak Türkiye’nin arzı ve tüketiminin, dolayısıyla fiyatların ne olduğunu öngörebiliyorlar. Ancak YEKDEN fiyatların özellikle ödenecek olan döviz fiyatlarından ve her ay değişmesinden dolayı da bu fiyatın ne olacağını ön göremiyorlar. Son zamanlarda döviz fiyatının da yükselmesiyle bu belirsizlik da artmış durumda. Bizler şimdi dağıtım firmalarının eline kalmış vaziyetteyiz. Burada söylemek istediğim konu, YEKDEN ücretlerinin bütçeden ödenmesidir. Bildiğiniz gibi kamu özel idare işbirliği ile yapılmış olan birçok proje var. Otoyollar, köprüler, havaalanları, hastaneler yapılıyor. Devlet de bunlara bir takım taahhütler veriyor. Taahhütler düşürülen gelir-gideri karşılamadığından dolayı, bütçeye bu giderleri ödemek adına 6,2 milyon liralık bir gider konuldu. Ben de enerjide rekabet ortamının yerleşebilmesi için ‘YEKDEN  ücretleri bütçeden karşılansın’ diyorum.”
 
Değişken yektem rakamları belirsizliğe neden oluyor
 
YEKDEN rakamlarının her ay değişkenlik gösterdiğini, bu nedenle öngörüde bulunamadıklarını vurgulayan Fatih Uysal da Ocak ayında 26 lira olan rakamın Nisan’da 53 liraya kadar çıktığını hatırlattı. Böyle bir öngörüsüzlüğün içerisinde; sanayicinin belirsiz hesapla, dövizle, enerji maliyetleri ile yola çıkmasının da çok zor olduğuna dikkat çeken Uysal, doğalgaz santrallerinin zarar etmesine rağmen doğalgaz konusundaki yatırımların tüm hızıyla ilerlediğini vurguladı.
 
Panelin ardından geçilen soru-cevap kısmında İAOSB Katılımcılarından Kasım Kutlu A.Ş. firmasının sahibi Kasım Kutlu, Türkiye’nin enerjiye yönelik adım atmakta geç kaldığına dikkat çekerek, enerji olmadan hiçbir şeyin hayata geçirilemeyeceğine dikkat çekti.
 
Verbo Boya Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Kürüm ise Türkiye’de sanayicinin sahipsiz olduğunu öne sürerek, TOBB’un yasal statüsü dolayısıyla sadece sanayicilere sahip çıkabilecek durumda olmadığının altını çizdi. TOBB’un sivil toplum kuruluşu olduğunun altını çizen Kürüm, TOBB’un ticari faaliyetlerini bir an önce durdurması gerektiğini söyledi.  
 
Üretim pastasının yüzde 99’unu KOBİ’lerin oluşturduğu ülkemizde, sektörüne göre değişmekle birlikte Ar-Ge desteklerinden 30 çalışanı olan firmaların yararlanabileceğini hatırlatan Kürüm, bunun da hiçbir anlam ifade etmediğini vurguladı.
 
Akua Group firmasının ortağı Nedim Anbar  da ihracat odaklı bir firma olduklarının altını çizerek döviz kurlarında yaşanan dalgalanmadan nasıl etkilendiklerini şu sözlerle paylaştı:
 
“Eğer ihracatı yaptığınız dönemin öncesinde, yani üretim sırasında ara ve hammaddelerinizi alırken döviz düşükse ve ihracatı gerçekleştireceğiniz dönemde döviz yüksekse evet para kazanırsınız ama bir de bunun tersini düşünün… 1 yıl önce neredeyse bu yüzden batıyorduk. Para, faiz ve döviz politikalarının ülkemizde çok dikkatli bir şekilde ve sağlıkla yönetilmesi gerekir.”
 
Başarılı geçen panel, anı takdiminin ardından son buldu.

 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir