İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

İzmir Şehir Tiyatrosu 71 Yıllık Uykunun Ardından Küllerinden Yeniden Doğdu

İzmir Şehir Tiyatrosu 71 yıllık uykunun ardından küllerinden yeniden doğdu
 
Dile kolay, tam 71 yılın ardından, İzmir Şehir Tiyatrosu perdelerini aralamanın mutluluğunu yaşıyor. Cumhuriyetimizin henüz ergenlik döneminde her alanda olduğu gibi sanatta da öncü adımlar atılır ve 1945 yılında Avni Dilligil’in öncülüğünde August Strindberg’in ‘Suçlu mu?’ adlı oyunu ile İzmir Şehir Tiyatrosu ilk kez perdelerini aralar. Yoğun ilgi gören şehir tiyatrosunun oyuncuları memnun, seyirciler ise mutludur, ta ki 19 Aralık 1948’de yaşanan alevlerin aydınlattığı o karanlık geceye kadar… Çıkan yangında kahkahaların, coşkunun, mutluluğun kazındığı şehir tiyatrosunun binasından geriye yalnızca küller kalır. 15 Ocak 1949 yılında Bahribaba’daki Halkevi binası şehir tiyatrosuna ev sahipliği yapar yapmasına ya da bütçenin başka alanlara kullanılması gerektiği görüşünden yola çıkılarak 1950 yılında tiyatronun kapısına kilit vurulur. O gün bugün olur ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten ile birlikte küllerinden yeniden doğar. 71 yıllık hasretin son bulduğu şehir tiyatrosunun baş kahramanlarından Yücel Erten ile sanat dolu keyifli sohbetimize davetlisiniz.
 
1945’in ilk aylarında rahmetli Avni Dilligil’in oluşturduğu ekip ile perdelerini aralayan ve yalnızca 5 yılın ardından bütçe ayrılamayacağı gerekçesi ile kapatılan şehir tiyatrolarının makus tarihi sizinle değişiyor… Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
 
İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kurulduğu 1945 yılında Muş’ta henüz kundakta bebekmişim. Baba memur, anne ev kadını, dört çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya geldim. Çocukluğum Antalya’da, ilk gençliğim Ankara’da geçti. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nden 1969 yılında mezun oldum. Sonra da devlet bursu ile Almanya’da reji ve dekor-kostüm ihtisası yaptım. Kendimi emekli ettiğim 2000’e kadar Devlet Tiyatrosu’nda rejisörlük yaptım. Bu arada o kurumdan iki kere uzaklaştırıldığımı ve sonra Genel Müdürlük yaptığımı da ekleyeyim. 80’i aşkın sahneleyiş, 40’ı aşkın ödül. Özetin özeti, sahneye ilk adım attığım günden bu yana tiyatroyla dolu 60 yıl.
 
Kültür ve sanatın coşku ile yaşandığı, dahası hissedildiği kent olan İzmir, sizce neden neredeyse 3 çeyrek asır boyunca şehir tiyatrosundan yoksun kaldı?
 
Sanırım bunun altında, Türkiye’nin 1950’lerden itibaren içselleştiremediği ‘modernlik’ anlayışı yatıyor. Asfalt, beton ve dört tekerleği modernleşme sanmak gibi bir şey. Nüfus artışını ve kentlere göçü akıllıca yönetemeyen siyaset, kentlere yığılmayı karşılayabilmek için tarihi, doğayı ve insanları, betonun egemenliğine ezdirmekte bir sakınca görmemiş; kıyı kentlerinde insanlarla denizin irtibatını kesmiş; kapı komşuluğunu, bahçeyi, balkonu yok etmiş; neredeyse otomobilleri insanlardan daha değerli sayan tercihlere kapılmış; en önemlisi paranın yıkıcı gücünü yükselen değer haline getirmiştir. Beri yanda eğitim, kültür, sanat alanları büyük ihmale uğramıştır. Oysa bu alanlar bir devletin insanına yapacağı en değerli yatırımdır.
 
Bu sadece İzmir’in değil, çarpık kentleşme sürecinde pek çok kentimizin yaşadığı bir gerçek. Hemen hatırlayalım. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun 1950’de kapatılması sırasında o zamanki Belediye Başkanı Rauf Onursal ne demişti? “Şehrin bu kadar yola ihtiyacı varken ve mühim birçok halk hizmeti himmet beklerken tiyatroya para ayıramayız.”
 
Yanlış düşünceler yaygınlaştıkça, o yanlışı doğru sananlar egemenleşir ve buradan bir tür mahalle baskısı doğar. İşte Türkiye’ye hakim olan bu anlayışın baskısı, siyasetçiler nezdinde kültür ve sanat alanlarını oldukça iteledi, öteledi. Bu baskıdan sıyrılıp adım atmak kararlılık ve cesaret ister oldu. Biliyoruz ki İzmir halkı, Şehir Tiyatrosu gibi bir sanat kurumunu gönülden istedi, talebini dile getirdi. Ve işte Sayın Tunç Soyer de bu cesaret ve kararlılığı gösterdi.
 
Son olarak 1949’da açılıp 1 yıl içerisinde kapanan İzmir Şehir Tiyatrosu deyim yerindeyse ‘küllerinden nasıl doğdu’? Bayrağı devralma sürecinizdeki hazırlıklarınızı aktarır mısınız?
 
Öyledir. Sanat ne yapar eder, kendi küllerinden yeniden doğar. Sayın Başkan, çeşitli ön araştırmalarının sonucunda kuruluşun esaslarını belirlemek üzere bir Danışma Kurulu oluşturmuştu. Ben de o kurulun bir üyesiydim. Kurul uzun çalışmalar sonucunda bir yönetmelik oluşturdu. Bu yönetmeliğe göre süreli bir görev olan Genel Sanat Yönetmenliğini belirlemek üzere başvurular alındı. Çok değerli tiyatro insanlarından oluşan Danışma Kurulu, değerlendirme sonucunda, kuruluş aşaması için bu görevi benim üstlenmemi önerdi. Ben de onur duyacağımı belirterek kabul ettim.
 
Pandemi kısıtlamalarında birkaç ay boyunca yerimizden kıpırdayamadık tabii. Ancak hazırlıklarımızı yaptık. Ortamın yumuşaması üzerine Haziran-Temmuz aylarında sınavlarımızı gerçekleştirdik. 16 Ağustos’ta sanatçı ve elemanların kuruma girişi yapıldı. Hemen provalara girişip, tiyatronun töresi gereği 1 Ekim 2021’de ilk oyunumuz olan ‘Azizname’ ile açılışı başardık. İkinci oyunumuz ‘Tavşan Tavşanoğlu’ da 2021 Aralık başında prömiyerini yaptı. Ekonomik krizin bir sonucu olarak İsmet İnönü sahnemiz henüz hazır olmasa da, “Yerimiz dar, yenimiz dar” demedik. Aşkla, şevkle çalışıyoruz.
 
Devlet ve şehir tiyatrolarına adanan 50 yılın ardından bir sanatçı gözüyle şehir tiyatrolarının devlet tiyatrolarına nazaran avantajlarını ve dezavantajlarını nasıl sıralarsınız?
 
Avantaj olarak gördüğüm bazı yapısal farklılıklara veya ayrıcalıklara değineyim: İzBBŞT sanatsal özerklik ilkesi üzerine kurulmuştur. Sanatsal karar ve adımlarında ergin ve erkindir. Bildiğim kadarıyla Türkiye’nin ödenekli tiyatrolar tarihinde bir ilktir ve büyük bir adımdır.
 
Devasa boyutlara ulaşıp hantallaşmaması amaçlanmıştır. En fazla 2 sahneli, sınırlı kadrolu bir yapıdır. Yapılanmasında mütevazı, ama sanatında iddialı bir tiyatro olmak ister. Yani ucu bucağı görünmez imparatorluk kıvamında, yüzlerce kişinin çalıştığı ve bir süre sonra memur psikolojisine sürüklendiği yapılara dönüşmemeyi seçmiştir. 40 sanatçısı, toplam 70 çalışanı ile sağlıklı bir iletişim içinde üreten, fikri, seçimi ve ruhu olan bir tiyatro olmayı hedefler.
 
Demek ki İzBBŞT, İzmir’de tiyatro alanını kapatıp kitleme niyetinde bir yapılanma da değildir. Gerek duyulduğunda aynı prensipler üzerinde yeni birimler kurulur, ayrı yöneticileri, ayrı sanatçıları olur. Ve birbirleriyle pozitif yarış içinde olurlar. Çünkü sanat iddiadır, pozitif yarış da zenginliktir.
 
Türkiye’de ilk kez koyduğumuz bir kural daha var. Bununla övünüyoruz: Genel Sanat Yönetmeni’nin atanma yöntemi ve süreli görev yapacak olması... Görev süresi 3 yıldır. Karşılıklı istek halinde bir 3 yıl daha uzatılabilir. Bu ilke ile tiyatro hayatımızdaki bir alaturkalığa da son vermiş oluyoruz.
 
Olumlu saydığım bir başka nokta da şu: Bu yerel yönetim tiyatrosunun bir Edebi Kurul ya da Repertuvar Kurulu da yok. Kurumsal tiyatrolarımızdaki 100 yıllık deneyim, bu kurulların sansür ya da servis mekanizmasına dönüştüğünü bizlere göstermiştir. Bu nedenle repertuvar çizgisi, Genel Sanat Yönetmeni’nin sanatsal tercihleri ve Yönetim Kurulu’nun onayı ile belirlenir. Sanatsal özerklik açısından önemli bir adımdır.
 
Kuruluş sürecimizde en büyük dezavantajlarımız ise, üretimi büyük ölçüde yavaşlatan arapsaçı ihale kuralları ile İsmet İnönü Sahnesi’nin tadilatının ekonomik krizden kaynaklı olarak gecikmiş olması.
 
2022 sezonunda İzmir Şehir Tiyatrosu konuklarını hangi oyunlarda ağırlayacaksınız?
 
Bu sezonun üçüncü oyunu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde prömiyer yapacak. Genç bir yazarımızın, Ferhat Lüleci’nin bir oyunu… Erhan Gökgücü Oyun Yazma Yarışması’nda birincilik ödülü kazanmış olan ‘Mor Şalvar’ adlı bu oyun, kadınlar üzerine... 8 Mart’a çok yakışacağını düşünüyoruz. Oyun Türkiye ve dünya prömiyeridir. 23 Nisan’da da ilk çocuk oyunumuz devreye girecek. Hansjörg Schneider’in 4 yaş ve üstü için ‘Robinson Dans Öğreniyor’ adlı oyunu. Provalarına başladığımız Nazım Hikmet’in ‘Ferhad ile Şirin’i, prodüksiyonun çapı açısından zorunlu olarak İsmet İnönü Sahnemizdeki tadilatın bitmesini bekleyecek. Shakespeare ve Brecht de şimdilik bekleme salonundalar.
 
Sahneleyeceğiniz oyunları neye göre belirliyorsunuz?
 
Ana kural olarak o konuda Genel Sanat Yönetmeni yetkilidir. Yönetim Kurulunun onayına sunar, uygular. Emekliliğine kadar koruyabileceği bir makam gibi değil de sadece 3 yıl süre için tiyatroyu emanet ettiğiniz Sanat Yönetmenine bu yetkiyi tanımazsanız, haksızlık olur zaten. Benim bu süreçteki seçimlerim ise, öncelikle seyirci ile sıcak bir buluşmaya yöneliktir. Tabii ki toplumsal eleştiri odağından bakarak... Sahne olanakları, oyuncuların nitelikleri, üretim hızı da etkili olur. Bazen B planına, hattâ C planına geçmeyi gerektirebilir. Ama ana çizgimizde şunu gözetirim. Ali abi, Ayşe abla, Ceren kardeş ilk kez tiyatroya gelmişlerse, hoşnut ayrılsınlar ve “Tiyatroya yine gidelim” desinler. Seyircisini yaratmak ve onlarla sıkı bir bağ kurmak, İzBBŞT’nin öncelikli ödevidir.
 
Sanatseverler oyunlarınızı hangi sahnede yüz yüze izleyebilecek?
 
Karargâhımız olacak İsmet İnönü sahnesinin tadilatı geciktiği için, şu sırada İzmir Sanat’taki küçük sahneye sığınmış ve sıkışmış gibi görünüyoruz. 2022’de de başlangıçta uygulandığı gibi Elhamra’dan yararlanma konusunda bir protokol hazırlanmıştı. O konuda Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü’nün kararı bekleniyor. Bu daralma içinde biz hasretle İsmet İnönü sahnemizi bekliyoruz. Bu geçiş sürecinde bir alternatif yaratma düşüncesiyle yakında ilçe turneleri yapmayı planlıyoruz.
 
Pandemi sürecinin ardından internet üzerinden de birçok tiyatro oyunu sahnelendi. Sizin böyle bir altyapı çalışmanız var mı?
 
Zorunluluk karşısında elbette o yola da başvurulabilir. Ama doğrusu ben o yöntemi tiyatroya uzak bulurum. Tiyatro göz göze, kalp kalbe yaşayan bir sanat. Umalım ki tez zamanda toplumca bu pandemi badiresini bütünüyle atlatmış olalım da binlerce yıllık sanatımızı gereğince ve korkusuzca yapabilelim.
 
İzmir Şehir Tiyatrosu’nun ekibi hakkında bilgi verir misiniz?
 
Ekibimizi seçerken işinin eri ustalardan oluşan sınav kurulları oluşturduk. O sınavlardan başarıyla çıkmış 36 yetenekli oyuncumuz var. 3 direktörlüğümüzün çatısı altında çalışan uzman destek elemanlarımızla sayımız 70’i buluyor. Her biri sınavları başarı ile tamamlamış elemanlar. Sonuçta ülkemizde yeni bir ödenekli tiyatro kurulmasının önemini bilen, heyecanla, şevkle çalışan bir ekip.
 
İzmirlilerin sanata katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Görebildiğim kadarıyla İzmirlilerin sanata katılımı çok hareketli, çok coşkulu bir dönem yaşıyor. İzmir neredeyse dur-durak bilmeyen bir festivaller kenti gibi. Kuşkusuz bu iyi bir şey.
 
Ama sanat alanlarında sürekli konuk ağırlamak yerine, artık biraz da kendi gücüne, kendi enerjisine, kendi üretimine ağırlık vermek tercih edilebilir. Yerel kurumlarda altyapı, lojistik destek ve üretimi geliştirip yurtiçine ve yurtdışına yönelme zamanı gelmiştir diye düşünüyorum.
 
Son olarak, sanatın yarınını nasıl görüyorsunuz?
 
Ars longa, vita brevis... Sanat uzun, hayat kısa…

 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir